"Sana sevilmeyi haketmediğini de söylemem gerekiyor ayrıca. Hadi ama Chae Young? Kim seni sever ki şu hayatta? Sevgili olduğun adamı yalnızca sığınma durağı gören aptalın tekisin sen. Bu devirde böyle bir ilişkinin mantıklı olduğunu mu düşünüyorsun" Karşımdaki beden, söyleyeceği her şeyi bitirmiş olsa bile dediklerinin kalıcılığı hala aklımın en diri köşesinde yatıyordu. Zihnimde yankılanan o sözler, yaptığı her ekoda yankı yaptığı duvarları öyle kanatıyordu ki, bu hissettirdiği acı vücudumun her bir köşesinde yaşıyordu.Artık acıyan tek yer kalbim değildi.
Çoktan dolmuş gözlerim, karşımdaki sevgiliye bakarken olabildiğince kırılmışlık duygusu da barındırıyordu ayrıca. Karşısında tek yapabildiğim şey sertçe yutkunmak ve gözlerimi çoktan aşan damlaların yanaklarıma eğrilmemesini sağlamaktı. Fazlası değildi ama ben, bu gece bundan nefret ediyordum. Gecenin bir yarısı aldığım bu itiraflardan nefret ediyordum. Ki bu gece, nefret ettiğim tek şey bunlar değildi.
Bu gece, düne kadar sevdiğim adamdan da nefret ediyordum.
Daha doğrusu sevdiğimi düşündüğüm adam da olabilir.
Ben onun bir zerresine bile kıyamazken, şimdi onun gelip bana bunları söylemesi canımı öyle yakıyordu ki, bunu anlatamıyordum. Bu çok anlamsız geliyordu. Belli başlı şeyler karşılıksızsa, neden en başından bırakmamıştı ki beni? Bazı soruların cevaplarını alabileceğim kadar samimi olduğumuzu düşünüyordum aslında. "Karşımda böyle durman bana hiçbir şey katmayacak Chae Young. Bana bir şey söyle ya da git. Artık bitti, anlıyor musun? Sevgili değiliz. Hatta mümkünse, karşıma bile çıkma." Gözlerimi birkaç defa kırpıştırıp yeniden sertçe yutkunduğumda, konuşmaya hazır hissettiğimi düşünmüştüm.
Buruk bir gülümsemeye ev sahipliği yaptı dudaklarım. "Sadece, bunca zaman sevip değer verdiğim biriyle böyle seviyesiz bir şekilde ayrılmak istemezdim. Ya da boş versene Eunwoo," Çantamı aldım. "Seviyesiz birisiyle başka nasıl ayrılabilirdim ki?" Yutkunarak kapıya doğru iliştim ve son bir kez ona doğru döndüm.
Kaşları çatıldığında, dudaklarımı birbirine bastırdım ve bir şey demeden çıktım gittim.
Oysaki teşekkür etmek isterdim sana, bana bir daha asla kimseyi böyle sevmemem gerektiğini öğrettiğin için.
Nefes nefese bir şekilde, uyuduğum yataktan fırladığında yanaklarım çoktan ıslanmıştı ve deli gibi üşümüştüm. Derin derin nefesler alıp kendimi sakinleştirmeye çalışırken öksürüyordum bir yandan da, elim zorlukla kalbime doğru gittiğimde öksürüklerimin yankıladığı ses bir nebze olsun artmış olacaktı ki, şimdiye kadar yanımdaki tekli yatakta uyuduğunu farketmediğim bedenin doğrulmasını izleyebilmiştim tuhaf bir şaşkınlık duygusuyla. Gözlerim, tıpkı bir kamera gibi yaşanan her şeyin her saniyesini derin bir dikkat ile seyrederken, şimdisi için yaşadığım saçmalığın pek bir açıklaması da yokmuş gibi hissediyordum çünkü Jeon Jungkook, bu gece yanımdaki yatakta yatıyordu ve altında ezildiğim şaşkın bakışların sahibi ondan başka biri değildi. Gözlerimi kaçırıp refleks olarak yeniden öksürüğümde, konforunu bozduğunu ve yatakta biraz olsun bana yaklaştığını biliyordum.
"Chae Young? İyi misin?" Çatık kaşları ve temkinsiz sesi söylediklerine öyle güzel bir baharat oluyordu ki, o an için onun duygularını hissetmekte ondan hiç geri kalamamıştım. Hafifçe öksürüp, sertçe yutkunduğumda buruk bir şekilde başımı sallamakla verdiğim kuru cevap, yüzünde yalnızca tatminsizlik duygusunu doğurmaya yetmişti. Lakin o an dilediğim tek şey bana ne olduğunu sormamasıydı çünkü bu kelimenin tam anlamıyla rezalet olurdu. Ne diyebilirdim ki? Eski sevgilim bir anda rüyalarıma girdi ve ben, burada şimdiki sevgilim ile küs iken insanlara nasıl davranmam gerektiğini bilemiyorum. Rüyama girenlere bile. Bunu mu demem gerekiyordu cidden? Ancak her şey bir yana, onu gördüğüm andan itibaren rüyamın üzerimde oluşturduğu tesir biraz olsun azalmış gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
paramore
FanfictionBir dokunuşunla altüst etmiştin kalbimi. [Jeon Jungkook x Rosé] ©2021 6 Aralık🌪