Selam! Hikayemizin çalma listesine spotify'a karvekıvılcım. yazarak veya profilimde paylaştığım duyurudaki linkten ulaşabilirsiniz. Keyifli okumalar dilerim hepinize!
Arda'nın düşündüğümden daha karmaşık bir hayatı vardı ve zannettiğimden daha zor bir dönemden geçiyor gibiydi. Bunu o hafta sonu, arkadaşlarımla yaptığım buluşmadan eve dönerken fark etmiştim. Kapımın önünde durmuş çantamın içinde benden kaçıp duran anahtarımı ararken hemen karşı dairemde yükselen sesler gözlerimin kocaman açılmasına sebep olmuştu. Bu inanılmaz derecede rahatsız bir durumdu doğrusu. İlk başta afallasam da hemen sonra Arda'nın kardeşiyle tartıştığı çıkarımına ulaşmış, sonra da hızlı hızlı anahtarımı bulmaya çalışmıştım. İnsanların ailevi sorunlarına kulak misafiri olmak istemiyordum. Baştan aşağı yanlış bir şeydi bu. Arda şu an bas bas bağıran kardeşini duyduğumu bilse ne kadar kötü hissederdi? Onun yerinde ben olsam kesinlikle çok kötü hissederdim.
Birkaç saniye sonra anahtarımı bulduğumda ve hızlıca kapıyı açmaya giriştiğimde ne yazık ki Ata'nın "Nasıl bu kadar kalpsiz olabildiklerini anlamıyorum!" diye gürlediğini duymak durumunda kalmıştım. "Bu adaletsizliklerine katlanamıyorum ya. Bizim için yaptığı onca şeyden sonra... Sen nasıl buna izin verebiliyorsun? Neden hiçbir şey yapmıyorsun?"
Öfkeyle ve hınçla söylediği bu sözler beynimin içinde kendilerine merak yuvaları inşa etmiş olsalar da kapı açıldığı an kendimi evime attım ve hemen arkamdan kapıyı kapatıp salona doğru ilerledim. Zordu ama başardım. Böylece Arda'ya dair öğrenmek için kıvranıp durduğum şeyler arasına bir yenisi daha eklenirken kalbimde ona karşı merhamet ve şefkat duyguları da çoğalmaya başladı. Bacaklarıma sürtünen Diablo'yu kucağıma alıp koltuğuma yığılırcasına oturdum, sonra da uzun bir süre duyduklarım hakkında kafa yorup durdum.
Pazartesi günü Arda'yı gördüğümde ise içimdeki duygular fırtına vurmuş bir deniz gibi kabarıverdi. Kötü görünüyordu. Yorgundu, isteksizdi ve her zamankinden daha fazla kardan adama benziyordu. Yine de elbette kapımı çalıp beni işe götürmek için arabasına davet edecek kadar kibardı ama yol boyunca benimle fazla konuşmamıştı. Eğer hafta sonu o tartışmaya kulak misafiri olmamış olsaydım bu soğukluğu üstüme alınabilirdim. Neyse ki şimdi olayın benimle alakalı olmadığını biliyor ve ona karşı gereken anlayışı gösterebiliyordum.
Dergiye vardığımızda diğer çalışanlar da Arda'nın moralsiz olduğunu fark ettiler elbette. Onların çözümü Arda'dan uzakta durmaktan ve gerekmedikçe onun yoluna çıkmamaktan geçiyordu. Arda moralsizken bile kaba ve öfkeli değildi ama verdiği kısacık cevaplarla soğuk tabiatı diğerlerine kendilerini kötü hissettirmiş olmalıydı. Ben de kötü hissediyordum doğrusu fakat sebebi tamamen farklıydı. Ben Arda kötü hissettiği için kötü hissediyordum ve kalbimin ortasında kabaran onu neşelendirme arzusuna bir türlü karşı koyamıyordum.
İşlerim epey yoğundu esasında. Sunduğum proje herkesi fazlasıyla heyecanlandırınca hiç ara vermeden çalışmaya koyulmuş, şimdi de tam gaz devam ediyordum. Bu hafta içine ayarladığım birçok görüşme vardı. Bugün de e-posta hesabımda biriken elli kadar e-postaya cevap yazmalı, bu ayki derginin makalelerini onaylamalı ve Kemal Bey'le görüşmeliydim. Sürpriz bir işim çıkmazsa bunları hızlı hızlı halledebileceğimi biliyordum. Bu yüzden akşama doğru uygulama meselesi hakkında biraz daha araştırma yapabileceğimi düşünmüştüm fakat rotayı yeniden hesaplıyordum çünkü Arda'yı biraz gülümsetmenin daha aciliyetli bir iş olduğuna inanmaya başlamıştım. Biraz daha kaş çatmaya devam ederse oluşturduğu negatif enerjiyle dünyamızı bir felakete sürükleyebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kar ve Kıvılcım
HumorBir varmış, bir yokmuş. Soğuk diyarların padişahı kardan adam, bir gün kendisini eritecek bir alev parçasıyla karşılaşmış. Anlatacaklarıma başlamadan önce benimle ilgili bilmen gereken üç şey var sevgili okuyan. Kim ne derse desin kırmızı rujun bana...