Ablalarımla yediğim akşam yemekleri genelde epey gürültülü, bol kahkahalı ve biraz çekişmeli olurdu. Masada birbirinden saçma konuları tartışıp durduğumuz için bu yemekler asla kısa sürmezdi. Konu konuyu açar, fikirlerimiz tartışma esnasında değişik açılarla gelişir ve muhabbet zamanla hacim kazanırdı. Kimse pes etmezdi. Kimse haksız olma ihtimalini ciddi bir şekilde durup düşünmezdi. Bu muhteşem kaos ortamına dahil olmak da kolay değildi. Poyraz abi zamanla bize uyum sağlamayı başardığı için –ilk başlarda sessizce oturup dehşet dolu gözlerle bizi dinlemeyi tercih ederdi- son birkaç senedir daha gürültülüydük.
Yani normalde öyleydik.
Bu sefer ise masaya bambaşka bir atmosfer hâkimdi. Öyle ki ismini bile tam olarak koyamıyordum. Aslında her şey oldukça iyi başlamıştı. Ablam bizi geniş bir gülümsemeyle karşılayıp içeri davet etmiş, Arda'nın tatlı getirdiğini görünce cıvıldayarak teşekkür etmiş ve Poyraz abiyi de dirseğiyle dürterek teşekkür etmeye zorlamıştı. Poyraz abi elbette biraz mesafeliydi. Zaten ondan çok samimi bir karşılama beklemiyordum. Tokalaşırken Arda'nın parmaklarını kırmamış olması benim için yeterliydi.
Gece'nin gelmesini beklerken ablam bizi çatı katına, yani evlerine çıkarmış ve Arda'ya bir bardak limonata ikram etmişti. Ben çok gergin olduğum için bir şey içmenin mantıklı olmadığını düşünmüştüm. Fakat sonra, ablam ve eniştem karşımıza oturup bize bakmaya başladığında yanıldığımı anladım. Zira bir bardak limonata hem güzel bir oyalanma aracı olurdu, hem boğazımdaki kuruluğu giderirdi. Bu akşam verdiğim ikinci bir yanlış karar ablamın limonata ikramını geri çevirmekti. İlkini zaten biliyorsun sevgili okuyan.
"Demek sen de Tan'la aynı dergide çalışıyorsun." Arda limonatasının yarısına geldiğinde gözlerini dikip onu izlemekte ısrarcı olan ablam nihayet konuştu. Bu tuhaf sessizliği dağıttığı için ona minnettardım fakat bir yandan muhabbetin nereye gideceğini kestiremeyişimin gerginliğini de yaşıyordum. "Ne hoş."
Arda usul usul başını sallayıp "Evet." dedi. "Tan'ın çalıştığı dergide yayın koordinatörüyüm."
Ablam buna bir karşılık vermeden "Çok ilginç." diye mırıldanan eniştem oldu. O da pürdikkat Arda'yı izliyordu. Yemeğe bir arkadaşımı değil de yolda bulduğum ilginç bir yaratığı getirmişim gibi hissediyordum. Ablam ve Poyraz abi şüpheyle bu yaratığın ne olduğunu bulmaya çalışıyorlardı ve bakışlarını bir an bile onun üstünden ayırmıyorlardı.
Bir. An. Bile.
Küçük bir öksürükle boğazımı temizleyip "İlginç olan nedir?" diye sordum. Muhabbete dâhil olursam belki birileri Arda yerine bana bakar diye düşündüm ama ne yazık ki yanıldım. Kimse bana dönmedi.
Poyraz abi, Arda'ya bakmayı sürdürürken hafifçe omuz silkerek "Lise arkadaşlarısınız ve yıllar sonra yolunuz aynı yayınevinde kesişiyor." dedi. "Büyük tesadüf."
Lise mevzusunun açılması iyice gerilmeme sebep olurken yardım dilenircesine ablama baktım. Fakat onun umurunda bile değildim. Mavi gözlerini kocaman açmış, Arda'ya bakıyor ve vereceği cevabı bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kar ve Kıvılcım
MizahBir varmış, bir yokmuş. Soğuk diyarların padişahı kardan adam, bir gün kendisini eritecek bir alev parçasıyla karşılaşmış. Anlatacaklarıma başlamadan önce benimle ilgili bilmen gereken üç şey var sevgili okuyan. Kim ne derse desin kırmızı rujun bana...