Bu bölüm sevdiği birini kaybetmiş ya da kaybetme korkusu yaşamış herkes için 🥀
Ölümün neye benzediği gerçeğiyle lisenin başlarında yüzleşmiştim. Annemiz öldüğünde.
Bunun hala zor söylenen bir cümle olması çok mu saçma? Sanırım değil. Sanırım yüz yaşına gelsem bile "Annem öldü." derken bir avuç çakıl taşı yutmak zorunda kalacağım.
Yani insanın üstüne bir anda çöken, adına yas denen o ağırlığın tadını biliyordum. Hayatın bir anda değişmesinin ama her nasılsa birçok şeyin aynı kalmasının neye benzediğini biliyordum. Eğer elimden gelseydi Arda'nın bunları ömrünün sonuna dek öğrenmemesini sağlardım fakat bunun elimden gelmeyeceğini de biliyordum.
Haberi aldığımızda hızlıca hazırlanıp Arda'yla birlikte yola koyulmuştum. Hayatımda yaptığım en uzun, en acı araba yolculuklarından birisiydi. Arda tek kelime bile konuşmamıştı. Ağlamamıştı da. Görebildiğim tek tepkisi çenesini sıktığı için gerilen çene kaslarıydı. Yüzünü avuçlarımın içine alıp severek, öperek onu rahatlatmak istesem de bunu yapabileceğim noktaya epey uzak olduğumuzu biliyordum. Bu yüzden insanlara haber verme görevini ben üstlenmiştim. Önce Murat'ı, sonra Semih'i aramış, Özüm'e ve ablalarıma mesaj atmış, iş yerine haber vermiştim. Arda'ya sorgusuz sualsiz beş gün izin vermişlerdi. Bense yıllık iznimden üç günü Kemal Bey'e epey dil dökmek zorunda kalarak koparmıştım çünkü ikimizin aynı anda dergiden uzak kalması işleri epey aksatacaktı. Kemal Bey'e döndüğümde her şeyi toparlayacağıma dair yeminler etmiştim ki toparlardım da. Sadece önümüzdeki birkaç günü Arda'yla geçirmek zorundaydım. Onu yalnız bırakamazdım.
Önce hastaneye gittik. Arda'nın ailesi oradaydı. Onlarla buluştuğumuzda Nihan Hanım'ı gözyaşları içinde bulmak kalbimi sızlatmıştı. Ata'nın gözleri de kıpkırmızıydı ama artık ağlamıyordu. Abisini gördüğünde koşup bir çocuk gibi ona sarılmasını izlemek kalbimi kırmıştı. Arda'nın, sanki teselli vermek istercesine onun sırtını sıvazladığını görmek de öyle. Çünkü o teselliye Arda'nın da ihtiyacı olduğunu biliyordum. Bunu ona vermek için yanıp tutuşuyordum ama tek bir adım atmaktan çekineceğin kadar ulaşılmaz görünüyordu. Yüksek bir tepenin üstünde duran bir kardan adam gibi.
Yahya Bey ağlamıyordu ama öyle yorgun görünüyordu ki sanki onu son gördüğümden daha yaşlıydı. Tanıdık bir görüntüydü bu. Annemi kaybettiğimiz zaman babamda da benzer bir manzara gördüğümü hatırlıyordum. Belli bir yaştan sonra insan yası sırtlarken daha fazla yoruluyordu demek ki.
Hastanede halledilmesi gereken bazı işlemler vardı. Yahya Bey onları halledeceğini söylemek için ayağa kalktığında Arda babasını yerine oturttu ve "Ben hallederim." dedi. Babası itiraz edecek gibi oldu, sonra oğluyla bir süre bakıştılar ve başını sallayarak pes etti.
Onunla gitmeye niyetlendim ama bana dönüp alçak bir sesle "Onlarla kalır mısın?" diye sorduğunda başımı salladım. Arda hızlı adımlarla gözden kaybolurken Nihan Hanım'a yaklaştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kar ve Kıvılcım
HumorBir varmış, bir yokmuş. Soğuk diyarların padişahı kardan adam, bir gün kendisini eritecek bir alev parçasıyla karşılaşmış. Anlatacaklarıma başlamadan önce benimle ilgili bilmen gereken üç şey var sevgili okuyan. Kim ne derse desin kırmızı rujun bana...