A R D A
Bir varmış, bir yokmuş. Kardan adam hayatındaki küçük ışığa sıkı sıkı tutunmuş.
Anneannem gözlerimin içine bakarak "Mutlu olmanı istiyorum." dediğinden beri mutluluk hakkında düşünüyordum. Aslında bana sorsalar kendimi mutsuz bir insan olarak tanımlamazdım fakat mutlu olduğumu da iddia edemiyordum. Şu an kıyısında durduğum yası bir kenara bırakırsak hayatımın geneline hâkim olan bir mutluluk hali söz konusu değildi. Etrafa gülücükler saçan, yaşadığı her andan keyif alan, yeni bir güne uyanmayı iple çeken bir insan değildim. En azından uzun bir süredir bu böyleydi.
Söz vermekten hoşlanmazdım. Fakat sizi uzun zaman sonra ilk defa hatırlamış anneanneniz, saf bir sevgiyle gözlerinizin içine baktığında ve söz vermenizi istediğinde ne yapabilirdiniz ki? Benden ne isterse istesin o an onun için söz vereceğimi biliyordum. Başka çarem yoktu ve o benden mutlu olmam konusunda bir söz almıştı. "Söz veriyorum." diye fısıldar fısıldamaz beni pişmanlıklara sürükleyen bir sözdü bu. Çünkü onun yanından ayrılırken bir daha asla mutlu olamazmışım gibi hissediyordum. Bir daha asla ciğerime batmayan bir nefes alamazmışım gibi.
Fakat sonra Tan'ı gördüm. Onunla konuştum. Elimi tutmasını, üstüne bir öpücük kondurmasını izledim. Bana endişeyle, şefkatle, merhametle bakan bakışlarında içimde bir umudun filizlenmesine sebep olan bir küçük kıvılcım vardı. Belki de yeniden mutlu olabilirdim. Belki de bu zannettiğim kadar zor ya da uzak değildi. En azından Tan yakındayken o kadar da zor ya da uzak görünmüyordu. Tan karşımdayken. Buradayken.
Üniversite için Ankara'ya gittiğimde ve Tan'la aramızdaki bağlantı koptuğunda, lisedeyken ona açılmadığım için çok pişman olmuştum. Bunu yapmamamın bazı sebepleri vardı elbette ama biraz daha akıllı davranıp ona âşık olduğum ilk anda karşısında çıksaydım... Belki o zaman hayatımız çok daha farklı bir yol izlerdi. Gerçi lisedeyken birbirine çok âşık olan arkadaşlarım üniversitede hep korkunç kavgalarla ya da artık iletişim kuramamakla gelen ayrılıklar yaşamışlardı ama yine de... Belki ikimiz için farklı olabilirdi.
Belki de olmazdı.
Belki de tekrar karşılaşmamızın sebebi buydu. Bana, bize ikinci bir şans verilmişti ve bu defa her şeyi düzgün yapacaktım. Her şeyi düzgün yapmaya Tan karşımda dururken ve bana "Sanırım annelerimiz tanışsalardı iyi anlaşırlardı." derken karar vermiştim. Onun başının üstünden bakıp bize doğru ilerleyen Semih'i gördüğümde. Karar mekanizmam ömrümde ilk defa bu kadar hızlı çalışmıştı. Bir saniye içinde bu defa Tan'la aramıza hiçbir şeyin girmesine müsaade etmeyeceğim konusunda emin olmuş, sonra bütün cesaretimi toplayıp onun dudağının kıyısına bir öpücük kondurmuştum. Küçük bir öpücüktü çünkü onu korkutmak istemiyordum. Benden uzaklaşsın istemiyordum. Fakat ondan uzak kalmaya da tahammülümü yitirmiştim.
Tan'ı öpmek konusunda ilk kez düşünüyor olduğumu söyleyemezdim. Ufak bir temastan sonra geri çekilmenin ve aramıza belli bir mesafenin girmesine izin vermenin kolay olduğunu da söyleyemezdim. Sanırım Tan, karşısında duran kardan adamın ona ne kadar tutkun olduğunu fark ettiğinde buna inanmakta zorlanacaktı. Kalbinde bir ateş taşıyan kardan adam mı olur? Fakat durum buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kar ve Kıvılcım
HumorBir varmış, bir yokmuş. Soğuk diyarların padişahı kardan adam, bir gün kendisini eritecek bir alev parçasıyla karşılaşmış. Anlatacaklarıma başlamadan önce benimle ilgili bilmen gereken üç şey var sevgili okuyan. Kim ne derse desin kırmızı rujun bana...