12

8K 1.4K 284
                                    

Bir varmış, bir yokmuş

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir varmış, bir yokmuş. Kardan adam yavaşça erimeye başlamış.

Arda'yla arkadaş olmaya karar verdiğimizde artık her şeyin yolunda gideceğini düşünmüştüm. Artık kafamı karıştıran şüpheler olmayacaktı ve ona diğer insanlara davrandığımdan farklı davranmam için hiçbir sebep kalmamıştı. Fakat her şey yolunda giderken ve Arda bana böyle tatlı gülümseyip, böyle içten bakarken onun bütün soğukluğuna yavaşça alışacağımı, hatta bunu benimseyeceğimi hiç düşünmemiştim. Aramızda belli bir mesafe varken ve Arda'nın davranışlarına anlam yüklemek zorken ona öfkeli kalmak ne kolaydı! O zamanlar lisede duyup dinlediğim o ses kaydını aklımdan hiç çıkaramıyordum. Kafamın içerisinde dönüp duruyordu. Arda'ya karşı hissettiğim küçük kırgınlığı hep hatırlıyordum.

Şimdiyse... Yani toplantıya başlamadan önce bana tebessüm ettiğinde ya da yağmur yağdığı için evden erken çıkarak beni arabasıyla götürmeyi teklif ettiğinde o ses kaydını değil de hep daha öncesini hatırlıyordum. Yine arkadaş olduğumuz o eski zamanları. Onu görünce kalbimin hızla çarptığı, yanaklarımın heyecanla ısındığı zamanları. Bunları zihnimin gerilerine itmeye çalışsam da ona dikkatli baktıkça eskiden sevdiğim o çocuktan parçalar görmenin önüne geçmeyi başaramıyordum işte.

Bir de Arda'nın aslında kötü bir insan olmadığı gerçeği vardı tabii. Mesela dergideki herkesle düzgün bir iletişimi vardı. Cana yakın biri olduğunu kimse iddia edemezdi lakin herkes onu seviyor, ona saygı duyuyordu. Olumsuz bir fikir belirteceği zaman bile bunu bir beyefendi gibi yaptığı için hiç kimsenin kalbini kırmıyordu. Herkesi sonuna kadar sabırla dinliyordu ki dergi çalışanlarından bazılarını sonuna kadar dinlemek gerçekten sabır isteyen bir işti. Ben her zaman başaramıyordum.

Bütün bunlar birleştiğinde artık Arda'ya öfkeli olmak çok zordu. Hele ki seneler önce yaşanmış bir mevzu yüzünden. Fakat ben, masum bir kadın olan Tan Gürkan, Arda'ya karşı yeniden bir şeyler hissetmeye başlamamla aramda duran tek şeyin bu öfke olduğunu nereden bilebilirdim ki? Bunu hiç hesap edememiştim.

"Şimdi doğru mu anladım?" diye sordu Özüm gözlerimin içine içine bakarak. "Arda'nın evine davetliyiz. İkimiz. Mantı yiyerek senin projeni kutlamak için."

Sakince, sanki bunda garip hiçbir şey yokmuş gibi başımı salladım. "Evet. Senin için de bir sakıncası yoksa tabii."

"Yok da..." dedi arkadaşım son heceyi azalan bir sesle uzatarak. "Sizin bu arkadaş olma işinde bu kadar ciddi olduğunuzu fark etmemiştim. Yani ateşkes falan gibi düşünmüştüm daha çok. Böyle olacağını düşünmemiştim pek."

Böyle derken tam olarak ne kastettiğini anlayamasam da omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Böyle oldu işte."

"E iyi madem." diye mırıldandı Özüm. "Meyve almıştım gelirken. Onları Arda'ya götürelim o zaman."

Evet, elimiz boş gitmemek güzel olurdu tabii. Eğer vaktimiz olsaydı Hindistan cevizli kekimden pişirebilirdim ama yoktu. Hızlıca duş alıp üstümü değiştirmem gerekiyordu. Özüm'e bunları söyleyerek odama daldım ve hiç oyalanmadan kendimi duşa attım. Aslında duş almama gerek yoktu fakat böyle uzun günlerin yorgunluğunu başka türlü atamıyormuşum gibi hissediyordum.

Kar ve KıvılcımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin