Bulutların üzerindeydim.
Arda beni öptüğünde öyle büyük bir sarhoşluğun içine düşmüştüm ki yoldan geçen bir adamın homurdanması üzerine birbirimizden uzaklaştığımızda az kalsın yere doğru devrilecektim. Neyse ki Arda belimden tutuyordu da ayakta durmayı başarabilmiştim. Tamam, en azından devrilmemiştim. Tam olarak ayakta duruyor da sayılmazdım.
Bir süre sessizce, hiçbir şey söylemeden birbirimizin gözlerine baktıktan sonra orada öylece dikilmemizin manasızlığını zor da olsa kavrayabildik ve arabaya yöneldik. Yolcu koltuğuna oturduğumda bile kalbim deli gibi çarpmaya devam ediyordu. Elim ayağıma dolanmış haldeydim ve ne yapmam, ne söylemem gerektiğini bilemiyordum. Her şeyi sindirmeye ihtiyacım vardı. Her şeyin üzerinde düşünüp, hepsini tek tek anlamlandırmaya ihtiyacım vardı. Fakat bunu yapmak için nereden, hangi noktadan başlamam gerektiğini bile bulamıyordum. Kafamın için bir bulamaç gibiydi ve düşüncelerimi toparlamak için sakinleşmem gerekiyordu.
Sakinleşebilirdim. Kendi kendime sessiz sakinleşebileceğimi söyledim. Tam bu esnada "Telefonun." dedi Arda. Usulca bir sesle.
Ona doğru dönüp gözlerimi kırpıştırırken cep telefonumun çalmakta olduğunu fark ettim. Utanç midemden yüzüme doğru yükseliyordu ve benim tek yapabildiğim beceriksiz ellerle telefonumu çıkarıp aramayı yanıtlamak oldu. Cevap vermeden önceki son saniyede arayanın Özüm olduğunu fark etmiştim neyse ki.
"Alo? Tan? İyi misiniz güzelim? Gece abla iyi mi? Kötü bir şey yok, değil mi?"
Özüm'ün telaşlı, endişeli sesini duymak yeniden yerçekimine kapılmak gibi bir etki yarattı üzerimde. Kafamı biraz olsun bir araya toplayabildim ve iç çekerek "İyiyiz." dedim. "İyiyiz. Bir sorun yok. Kaza falan da yok. Şimdi eve dönüyoruz aslında. Gelince anlatırım her şeyi, olur mu?"
Özüm derin bir soluk vererek "Oh çok şükür." dedi. "Tamam, bekliyoruz biz. Semih, Ceren'i eve bırakacakmış. O yüzden biraz erken ayrılacaklar, Ceren çok geçmiş olsun diyor."
"Teşekkür ettiğimi ve kusura bakmamasını söyle lütfen. Umarım bu akşamki yemeği daha sonra, daha uygun bir zamanda telafi edebiliriz."
Arkadaşım bana endişelenmemem gerektiğini, daha birçok güzel akşam yemeği yiyebileceğimizi ve harika bir ev sahibi olduğumu söyleyip telefonu kapattığında ben de arabadaki sessizliğe dönmüş oldum. İşin aslı bu gergin bir sessizlik değildi. Hatta neredeyse huzurlu bir sessizlikti ve bu huzur şoför koltuğuna oturmuş, sessizce arabayı sürmekte olan adamdan yayılıyordu. Göz ucuyla ona baktığımda yüz ifadesinin yumuşak ve... Mutlu göründüğünü fark ettim. Bu farkındalık kalbimi öyle bir ısıttı ki onu kardan adam diye çağırdığıma inanamadım. Bir kardan adamın bir insanı bu kadar ısıtabileceğini düşünmezdim fakat belimi sarıp beni kendisine çektiği anları sadece hatırlamak bile soba önünde kestane yiyormuşum hissi veriyordu.
Çığlık atmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Her duygusunu olabildiğince coşkulu yaşayan biri olduğum için aşkımı içimde tutmam, kendime saklamam çok zordu. Hele ki duygularıma karşılık bulduğuma dair çok kuvvetli kanıtlarım mevcutken çok daha zordu. Bu yüzden yerimde kıpırdanıp duruyordum ve yakında mantıklı bir diyaloğa başlamazsak gerçekten çığlık atacağımdan korkuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kar ve Kıvılcım
HumorBir varmış, bir yokmuş. Soğuk diyarların padişahı kardan adam, bir gün kendisini eritecek bir alev parçasıyla karşılaşmış. Anlatacaklarıma başlamadan önce benimle ilgili bilmen gereken üç şey var sevgili okuyan. Kim ne derse desin kırmızı rujun bana...