A R D A
Perşembe sabahı evden çıkmak için dairemin kapısını açtığım saniyede kapısını aralamış, ayakkabılarını giymekte olan Tan ile karşılaştım. Bu karşılaşmayı umduğumu itiraf etmem gerekirdi. Hatta sırf bunun için evden biraz erken çıktığımı da. Tan'la karşılaşmak güne güzel bir başlangıç yapmaktı. Daima. Ona baktım, içime tanıdık ve sıcak bir duygunun yayıldığını hissederken "Günaydın." dedim sakince.
Tan gülümsedi ve neşeli bir sesle "Günaydın." diye karşılık verdi. Son heceyi uzatışına bakarak güne heyecanlı başladığını söyleyebilirdim. Yine her yanından canlılık taşıyordu. Bir ilkokul çocuğu olsam onu pastel boyalarımın en canlı renkleriyle resmederdim.
"Dışarıda korkunç bir yağmur var." dedim ellerim ceplerimde öylece dikilirken. "Bugün de otobüsle gitmek konusunda ısrarcı mısın?"
Tan gülerek doğruldu ve "Biliyor musun? Bunu sormanı umuyordum." dedi. "Sanırım bugün seninle gelmek istiyorum. Büyük sunumumdan önce yağmurun beni hırpalaması hiç hoş olmaz. Toplantıya derli toplu başlamayı tercih ederim."
Anlık bir tebessümle başımı salladım. "Doğru karar." Asansörün düğmesine bastığım sırada Tan kapısını kapattı ve elinde tuttuğu kahverengi çantasını omzuna astı. Benim ona birlikte gitmeyi teklif etmeme ihtimalini göz önünde bulundurarak çantasına küçük bir şemsiye sıkıştırmıştı ve şemsiyenin bir kısmı dışardaydı. Ona göz ucuyla bakarak "Hala bana bir ipucu vermek istemediğine emin misin?" diye sordum. "Şu büyük projen hakkında."
Yüzünü kısa bir an için muzip bir ifade kapladı. "Eminim. Bu sürprizi hazırlamak için çok uğraştım. İlk resmi projem, biliyorsun. Akılda kalıcı ve can alıcı olmasını istiyorum. Hem de herkes için. O yüzden sürprizi bozmayacağım."
Derince bir iç çekip başımı salladım. Son kez şansımı denemiştim ama başaramayacağım ortadaydı. Tan'ın çarpıcı sürprizini ben de herkesle birlikte öğrenecektim, yapacak bir şey yoktu.
Asansörün kapısı açıldığında ikimiz de kabine girdik. Kısa sürede aşağıdaydık. Kapıya geldiğimizde Tan çantasındaki şemsiyeyi çıkardı, açtı ve bana uzattı. "Ben tutarsam sen bunun altına pek de rahat sığmazsın." dedi, aramızdaki boy farkını kastederek. "O yüzden sen tut ve ikimiz de arabaya ıslanmadan varmayı başaralım."
Kıpkırmızı bir şemsiyeydi. Elime aldım, şöyle bir baktım ve ardından ileri doğru uzatıp Tan'a önden geçmesini işaret ettim. Bir saniye sonra sağanak yağmurun altındaydık. Şemsiyenin gergin kumaşına çarpan şişman damlaların sesi eşliğinde hızlı adımlarla arabama ilerliyorduk. Aramızdaki mesafe öyle azdı ki Tan'ın şampuanın kokusunu alabiliyordum. Ferah bir kokuydu. Bir çiçek kokusu olduğunu tahmin ediyordum ama ne olduğunu çıkarabilmiş değildim. Tek bildiğim, bu kokuyu bir daha duyduğumda aklımda bu anın canlanacağıydı. Kırmızı bir şemsiye, hırçın yağmur damlaları ve bana yakın duran güzel bir kız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kar ve Kıvılcım
HumorBir varmış, bir yokmuş. Soğuk diyarların padişahı kardan adam, bir gün kendisini eritecek bir alev parçasıyla karşılaşmış. Anlatacaklarıma başlamadan önce benimle ilgili bilmen gereken üç şey var sevgili okuyan. Kim ne derse desin kırmızı rujun bana...