Erdem'den
Kaza yapmıştık. Yüzümde ve kollarımda çizikler vardı. Dudağım kanıyordu. Kaan'a baktığımda hafif çizikler sayesinde kurtulmuştu ve baygındı. Merve'ye baktığımda başı öne doğru eğik olduğu için yüzünü göremiyordum. Arkama dönüp biricik sevgilim Nazlı'ma baktığımda kanlar içindeydi. En son sözü "Sevgilim... Seni... Çok... Seviyorum..." olmuştu. Arabadan hızla inip dışarı çıktım. Bacaklarım ağrıyordu. Ama Nazlı'mı kurtarmam lazımdı. Arka kapıyı açıp Nazlı'mı dışarıya çıkardım. Kaan ve Merve'yi de çıkarırken Kaan yavaş yavaş uyanıyordu.
"Abi... Birşeyin var mı? Iyimisin?"
O soruyu cevaplamayıp titrek sesimle cevap verdim.
"Nazlı... Nazlı'nın durumu ağır. Ambulansı ara. Merve de burazdan uyanır."
Kaan Merve'nin yanına gidip nabzı atıyor mu diye baktı. Daha sonra da ambulansı aradı. Bende Nazlı'nın yanına gidip başını dizime koydum. Nabzına baktığımda durma derecesine gelmişti.
"Nazlı'm... Prensesim... Hadi uyan bak Mavin yanında."
Gözümden bir damla yaş süzülüp Nazlı'nın yüzüne düştü. 6 yaşımdan beri hiç ağlamamıştım. İlk defa bir kız için ağlıyordum. O orada hareketsiz yatarken elimden birşey gelmiyordu. Sanki kalbime bir kılıç saplanmıştı. Ve çıkmıyordu.
"Hadi be prensesim... Aç şu gözlerini... Bak bende seni seviyorum... Hem de senin beni sevdiğinden daha çok... Nazlı... Ben sensiz yaşayamam... İnat etme be güzelim..."
Gözümden bir damla daha yaş aktığında elini sıkıca tuttum ve elini öptüm. Nabzına tekrar baktığımda daha da azalmıştı. Bağırdım Kaan'a
"Kaan... Nerde kaldı bu ambu-"
Cümlemi tamamlayamadan ambulans gelmişti. Nazlı'yı sedyeye aldıkları gibi ambulansa bindiler bende peşlerinden bindim. Göz yaşlarım tekrar akmaya başladığında sessizce fısıldadım
"Dayan sevgilim... Herşey geçecek... Daha iyi olacaksın..."
Ambulans durduğunda hastaneye geldiğimizi anladım. Kapı açılıp Nazlı'yı sedyeyle dışarıya çıkardık. Doktorlar koşup birşeyler konuşuyorlardı. Ama ben onları dinleyemiyordum. Bütün dikkatim Nazlı'daydı. Ameliyathanenin önüne geldiğimizde durmak zorunda kaldım. Merve ve Kaan bana doğru gelirken duvarın köşesine oturdum. Başımı dizime bastırıp
"Beni bırakma sevgilim... Beni bırakma..."
Diyordum. Kaan yanıma gelip
"Erdem sakin ol..."
"Kaan ona birşey olmayacak değil mi?"
Dedim biraz umut dolu sesimle ama nafileydi. Kaan başını önüne eğip birşey demedi. Çünkü o da biliyordu gerçeği. Belki ölecekti. Ve bende onunla ölecektim. Bir hemşire sonunda çıktığında
"İyi değil mi?"
"Çok kan kaybetmiş. B rh(+) kan aranıyor."
Benim kanımda B rh(+)'ti. Hiç tereddüt etmeden
"Benim kanım B rh(+)"
Hemşire kafasını sallayıp
"Beni tekip edin."
Dedi. Hemşireyi takip ederken sanki herşey yoluna girecekmiş gibi hissediyordum. Bir odanın önünde durduğumuzda içeri girdim. Burası kan alma odasıydı. Hemşire benden 4 tüp kan aldı. Ve biraz dinlenmem gerektiğini söyledi. Bende gerek olmadığını dile getirerek odadan çıktım. Gülşen teyze (Nazlı'nın annesi) ve Pelin'in bana doğru geliyordu. İkisininde gözleri şişmişti.
"Erdem... Evladım... Kızıma ne oldu?"
Gözümden tekrar bir yaş süzüldüğünde başımı önüme eğdim. Kaan bize doğru gelip
"Gülşen teyzeciğim lütfen gelin size herşeyi anlatacağım."
Kaan durumu kurtarmıştı. Gülşen teyze ağlamaya başlarken içim burkuldu. Kaan Gülşen teyzeyi yanımdan uzaklaştırırken Sandalyelerden birine oturmuş olan Peline takıldı gözüm. Ağlıyordu. Merve'ye bir işaret vermemle Pelin'in yanına gitti. Bende duvar köşesine oturdum. Dilara ve annemin sesini duysamda sesimi çıkarmadım. Dilara yanıma gelip koluma dokundu
"Erdem... Yengeme ne oldu?"
Konuşacak halim yoktu. Sadece Nazlı'nın iyi haberlerini almak istiyordum. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Dilara yanıma gelip sıkıca sarıldı. Doktorun dışarıya çıkmasıyla koşarak yanına gittim.
"Doktor... Lütfen ona birşey olmadığını söyle..."
"Biz... Elimizden gelen herşeyi yaptık..."
Hayır Nazlı'm beni bırakıp gitmezdi... Gidemezdi... O ölemez... Hayır... Hayır... Onu görmem lazım...
"Hayır... O beni bırakmaz... Bırakamaz... Şaka olduğunu söyle bana... İçeride konuşup başınızı şişirdiğini söyle... Lütfen doktor..."
"Üzgünüm"
"Onu görmek istiyorum"
"Buna izin veremem"
"Vereceksin"
"Ama..."
"Aması yok doktor. Onu görmek istiyorum."
"Peki hazırlasınlar seni."
İçeriye girdiğimde solgun yüzüyle yatıyordu. Yanına gidip elini tuttum. Elleri soğuktu. Dudakları kurumuştu. Konuşmuyordu. En çokta bu canımı yakıyordu. Elini bir öpücük kondurup konuşmaya başladım
"Nazlı... Ben seni çok seviyorum..."
Biraz bekledim soluk aldım.
"Beni bırakma... Ben sensiz ne yapacağım? Lütfen gözlerini aç... Şaka yaptım de... Yeter ki ölme sen... Hatırlıyormusun? İlk tanıştığımız günü? İlk başta benden korkmuştun. Ama sonra sevgili olmuştuk. Herşey nereden nereye geldi... Şimdi sen burda yatıyorsun, ben konuşuyorum. Senin cevap vermeyeceğini bile bile konuşuyorum. Bizde seninle evlenecektik be Nazlı'm. Nereye bırakıp gidiyorsun beni. Küçük küçük Nazlı'larımız ve Erdem'lerimiz olacaktı bizim. Sen nereye gittin? Beni bırakıp nereye gittin?"
Biraz duraksadım. Derin derin nefesler aldım. Yine gözlerimden yaşlar geliyordu. Elini tekrar öptüm.
"Artık benimde gitme zamanım geldi sevgilim... Yakında bende senin yanında olacağım... Seni yanlız bırakmayacağım..."
Alnına bir öpücük kondurup kokusunu içime çektim. Belki bir daha alamayacaktım bu kokuyu. Doya doya kokladıktan sonra alnını bir kez daha öpüp çıktım. Hayat demekki elindeki en değerlileri alıyor ve sana savaş mücadelesi yaratıyor. Ama ben nasıl dayanacağımı bilmiyorum. Hayat gerçekten çok zor. Benim ardımdan hemşireler içeriye girdi. Bir anda bir çığlık sesi geldi ve ardından o ses
"Nazlı'nın kalbi atıyor. Bu bir MUCİZE..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Aşk Hikayesi #wattys2015
Teen FictionYeni bir güne uyanmıştım... Herşey çok güzel olsun istiyordum ama herşey berbattı. Çünkü annemle babam ayrılmıştı ve benim için o gün hayat bitmişti. Ben annemle kalacaktım. Artık yeni bir okul yeni bir hayata başlama vaktiydi.