7. BÖLÜM: KAYIPLAR
Akademide gözlerimi açmak kolaylaşmıyordu. Bu tavan, oda, pencere hâlâ ve bütünüyle yabancıydı. Saatin çok geç olmadığını düşünerek toparlandım. Mahkemeden sonra beni akademiye bıraktığından beri Doruk'u ne görmüş ne de ondan bir haber almıştım. Gece en azından uğramasını bekliyordum ama kendi içlerinde yapacakları bir toplantıdan bahsetmişti. Gerilim ve adrenalin hâlâ üzerimdeydi, bu yüzden yanımda olmasını ve dün yaşananların kritiğini yapabilmeyi istiyordum. Kumral'ın bakışları, Ayaz'ın aptal öpücüğü, Koruyucular'ın tehditkârlığı maalesef dün gece gördüğüm kötü bir rüya değil, yeni gerçekliğimin büyük bir parçasıydı.
Odanın içinde kendimi yemek yerine onu görmeyi umut ederek dışarıya çıktım. Günün erken saatlerindeydik ve etraf bu zamana kadar gördüğümden daha kalabalıktı. Şık üniformaları ile avcılar etrafta dolaşıyor ve kendilerini buraya ait hissediyorlardı. Bazıları gözlerini üzerime dikiyor ve ben oradan geçerken fısıldaşmaya devam ediyorlardı. Liseye bile tahammül edememiştim, burayla nasıl başa çıkacaktım bilmiyordum.
Mavi renkte olan bloğu geride bıraktım, oranın daha çok eğitim alanı olduğunu tahmin ediyordum. Diğer üç blok açık mor rengindeydi ve yatakhane onlardan birindeydi. Buradan avluya çıkan yolu görebiliyordum. Bu kısmın her zaman bu kadar boş olması dikkatimi çekse de hava aydınlık ve güneş tepedeydi. Biraz daha yürüdükten sonra kendimi üç bloğun bulunduğu avluda buldum. Birbirinin aynı görünen bloklardan birine girmek üzereyken çalılıkların arasından gelen bir inleme sesi dikkatimi dağıttı.
"Orada biri mi var?" Geriye doğru bir adım atıp gözlerimi sürekli bana seslendiğini sandığım ormanın sınırında dolaştırdım. Biliyorum yapmamalıydım ama elimde değildi, adımlarım kontrolsüzce oraya çekiliyordu. Ağaçların geniş gövdelerinin ardına gizlendiğimde kıpırtının ve inlemenin sebebini görmem uzun sürmedi.
Yavru köpek sendeleyen adımlarla çalılıkların arasından çıktı ve birkaç adım attıktan sonra avlunun ortasında düştü. Bu, o gün bulduğum köpekten -Böğürtlen'den- başkası değildi. Ağacın arkasından aceleyle çıkıp çalılıkların üzerinden atlayarak avluya döndüm. Endişeli bir şekilde yanına koşturup onu kucağıma aldım. Ne yapacağımı bilmiyordum, etrafta hiç kimse yoktu ama onu öylece bırakamayacağım aşikârdı.
Avluyu ve ana bloğu geçip hastane kısmına doğru koşmaya başladım, kollarımın arasındaki köpeği mi yoksa kendimi mi sakinleştirmek istiyordum emin değildim. Daha çok bir revire benzeyen binaya öylece girip "Biri bana yardım etsin!" diye bağırmaya başladım. İçerisi belli ki her zamanki işlerini yapan insanlarla doluydu. Hepsi bir anda başını kaldırıp bana bakmış, hemşireyle konuşmakta olan muhtemel bir doktor neler olduğunu sorgularcasına yanıma gelmişti.
"Sorun ne?" Gözleri benimle kollarımın arasındaki yavru köpek arasında gidip geldi.
"Köpeğim," dedim nefes nefese. "Yaralı. Ona yardım edin!" İri iri açılmış gözlerimle orta yaşlı doktorun yeterince dikkatini çekmiştim. Beni yönlendirdiği taraftan onunla birlikte ilerledim.
"Onu şuraya bırak," derken ellerine eldiven geçiriyordu. Başımla onaylayıp çenesiyle işaret ettiği sedyeye bıraktım Böğürtlen'i. Hareketimle birlikte iniltili bir ses çıkardı. Doktor ne yaptığını bilir şekilde köpekle ilgilenirken kontrolsüz bir şekilde parmaklarımı kemirmeye başladım. Kendi canımın acısını tamamen unutmuştum. Suçluluk hissi beni esir almıştı. Onu, o ormanda ölüme terk ettiğim düşüncesi bana işkence ediyordu. Herkesin bana yaptığından hiçbir farkı yoktu benim yaptığımın da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN HİKAYESİ
FantasySıradan bir günün akşamında, geçmeye çalıştığı köprüden nehre düşmek üzereyken ölüm tarafından kulağına fısıldandı. "Uzatılan buz gibi soğuk bir el bütün hayatına dokunacak." Bağımlılar ve Avcılar bu kez sıradan bir hayatın hayalini kuran, geceye do...