AMELYA: 13. ve 14. BÖLÜM

7K 640 439
                                    




13. BÖLÜM: YANILSAMA BİR YALNIZLIK

Uyandığımı biliyordum. Ne zaman uyandığımı bilmiyordum ama uyandığımı biliyordum. Sadece gözlerimi açamıyordum. Gözlerimi açamayacak kadar yorgundum. Sesleri duyuyordum. Nefes sesleri, arada sırada fısıltılı konuşmalar, telefon sesleri, köpeğimin hırıltısı ve trenin raylar üzerindeki hareketliliği. Gözlerimi açıp onlara ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Kompartımanın içindeki sıcak hava dalgası yüzümü okşuyordu. Saçlarımın üzerindeki eller hâlâ oradaydı.

"Maya," dedi ben huzursuzca kıpırdanınca. "Çok endişeleniyorum. Sadece birkaç kelime söylesen yeter." Üzerime doğru eğilince gölgesi beni yeniden karanlığa çekti. Bu daha çok huzursuzlanmama neden oldu. Yutkunmayı denedim. Boğazıma takılan o her neyse kılçık gibi kalmıştı. Kirpiklerim ıslaktı, kirpik diplerimin bile ağrıdığını, ağardığını hissettim.

"Çok kötü şeyler gördüm, Fetih," diye fısıldadım. "Çok kötü bir şey gördüm."

"Bana söyleyebilirsin."

Başımı hızla iki yana salladım. "Lütfen, şimdi değil." Bunu düşünmek istemiyorum. Bundan bahsetmek istemiyorum. Bunu sesli bir şekilde dile getirip gerçek olduğunu kabul etmek bile istemiyorum.

"Neye ihtiyacın var?" diye sordu sabırsız şekilde.

"Babama," diye fısıldadım. "Sadece babama ihtiyacım var."

Gözlerine baktım, oradaki şaşkınlığı ve huzursuzluğu açıkça seçebiliyordum. Babamla aramda olanları biliyordu, aramızın pek de iyi olmadığını ve kolay kolay ona koşmayacağımı, her şeyi biliyordu. Bu yüzden babama ihtiyaç duyduğumu söylemem kolay anlaşılır değildi ama sadece başını salladı.

Yavaşça doğruldum. Gözlerim sersemlemişti. Neyin doğru, neyin yanlış, neyin gerçek, neyin kafamın içindeki bir görüntü ve neyin İsis'in bana eziyet ettiği bir gerçeklik olduğunu sorgulayamıyordum artık. Kompartımanda dört kişiydik. Pars ve Meyra doğrulduğumda endişeyle beni seyrediyorlardı. Fetih'in hemen yanında, başımı dizlerine yaslamış uyukluyordum.

"Nasıl çıktınız?" diye sordum herkes benden bir cevap beklerken.

"Kaçtık demek daha doğru olur," dedi Pars. "Sen Yeşil Yol'a dönmeliyiz deyince bir bildiğin vardır diye düşündük. İklim yardım etti. Kimse anlamadan ve görmeden bir şekilde çıktık ama bütün eşyaları alamadık."

Anladığımı belli edercesine başımı salladım.

"Bize bir şeyler anlatacak mısın?" diye sorusunu yineledi Pars.

"Belki daha sonra."

"Ben gidip restoran bölümünden atıştıracak bir şeyler alayım," dedi Meyra. Bunu bir şeyler yemeye ihtiyacım olduğu için mi yoksa bizi yalnız bırakmak için mi söylemişti bilmiyordum ama iki türlüsü için de minnettardım. O çıkarken pencerenin kenarına doğru yaklaşıp dizlerimi kendime çektim, bir kez daha kollarımı etrafıma doladım. Bir kez daha kendime sarıldım.

"Ne oldu," dedi Pars sabırsızca. "Anlat artık, gerçekten aklımızı kaçırmamıza ramak kaldı."

Kendimi aniden suçlu hissettim. Hem onları bu şekilde endişelendirdiğim hem de her şeyi bırakıp oradan ayrılmamıza neden olduğum için. Ama gitmek zorundaydım, babamı görmek zorundaydım, ona anlatmak zorundaydım.

"Annemle ilgili bir şeyler öğrendim," diye yarım yamalak açıkladım. "Sizi endişelendirmekten nefret ediyorum ama lütfen bunu şimdi yapmamı istemeyin. Şu an bununla ilgili konuşmak istemiyorum." Gözlerim doldu ve bu hemen sesimin kırılmasına neden oldu. Bu kadar hassas hissetmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Geride kaldığını sanmıştım, bu kırık yanımın çok arkada kaldığını. Ama hâlâ buradaydı. Küçük bir çocuk gibi peşimi bırakmıyordu.

GECENİN HİKAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin