17. BÖLÜM: ikinci part

7.5K 844 278
                                    

16. BÖLÜM: MASUMİYETİN KALBİ

Aldığım nefesler öyle emanet gelmişti ki... Bana bütün gerçekleri tam da kraliçenin karşısına çıkmadan önce söylemesi rastlantı değildi. Bir noktada her şeyden, ondan, kendimden, yaşamaktan vazgeçeceğimi biliyordu. Bu yüzden bana uğruna ölmekten çok, uğruna yaşamam gereken bir neden vermişti. Ve ben, onun karşısında bir kez daha yenilirken hayatım boyunca yaptığım en iyi şeyin; o gece, o garda, o tren vagonunda Fetih Yargıcı'ya ihanet etmek uğruna, onu geride bırakmak olduğuna karar vermiştim.

Bir kez daha onu geride bırakmak için atan kalbime sakin olmasını söyledim. Bu işin sonunda beni bırakacağını söylemişti. Riva'dan kurtulur kurtulmaz yapacağım ilk şey Kumral'dan da kurtulmak olacaktı. Bütün hücrelerim atağa kalkmışken bir kez daha kırılan hayallerimin yarasını sardım. Ruhumun aldığı darbeler, beni içine hapsettikleri karanlık kadar acıydı. Fetih Yargıcı ve Maya Efnan, siyahın, bahşedilen karanlığın en acı tonuydu. Dayan dedim, herkes bir tekme daha atsın ama sen dayan. Sen ölmeyeceksin ama onlar yorulacak. Sadece dayan.

Pars beni, kolumdan tutup yönlendirmeye başladığında gözlerim hiçbir şeyi görmüyordu. Etrafta olan biteni seçemez haldeydim. Muhtemelen kraliçe bir şeyler söyleyip ne yapacağımızla ilgili emirler vermişti ama o bile umurumda değildi. Benim şu saatten sonra Pamir'den başka hiçbir şey umurumda değildi. Bir yolunu bulabilsem Riva'yı öldürmeden, babamın ve Kumral'ın istediği şeyi yapmadan kaçıp giderdim buradan. Ama aptal da değildim. Buradan, her metrekaresinin gözetim altında olduğu bu kaleden çıkmamın tek yolunun Riva'yı öldürmek olduğunu biliyordum.

"Bu taraftan."

Önümüzde bize eşlik eden kızı takip ederken içim acımıştı. Neden bu kadar canımın yandığını, bu denli ağlamak istememin sebebini anlamamıştım ya, olsun. Bir kez daha olsun. Çünkü ben, kendi gözyaşlarımda boğulmadan durmayacaktı bu savaş. Bitmeyecekti.

"Küçük Hanım içeride. Kraliçe size daha sonra katılacak."

Kız, arkasındaki iki adamı kapının önünde bırakarak geldiği yönden gitti. İri yapılı adamlardan sarışın ve yüzünde yara izi olan bizim için kapıyı açtığında Pars beni nazikçe içeriye itti. Hareket etme özelliğimi kaybetmiştim. Nereye olduğunu bilmeden akıntıda yönünü kaybetmiş gibi sürükleniyordum. Kapıyı arkamızdan kapatıp oldukça büyük odada yabancı bir yüz aradım.

"Pamir odasına kimseyi kabul etmez. Yalnızız." diye açıkladı Pars bakışlarımı takip ederek.

Odada bir kapı daha vardı ve muhtemelen Pamir oradaydı. Odanın genişliği üç salonun toplamı kadar büyüktü. Dizayn konusunda kimsenin hakkını yiyemezdiniz. Oda küçük bir çocuk için özenle hazırlanmıştı. Tam ortada geniş, üzerinde beyaz tüllerin olduğu bir yatak duruyordu. Yatağın üzerinde birkaç tane rastgele duran pelüş oyuncak vardı. Duvarlar beyaza yakın, açık bir şeker pembesine boyanmış, üstünü de onlarca renkli harf süslemişti. Duvarın bir bölümünü kaplayan büyük bir kitaplık görünce gülümsedim. Okumayı seviyordu. Kitaplık, yüksek tavana kadar uzanıyordu ancak mavi bir sürgülü merdiven ortada bir yerde bırakılmıştı. Tek başına o kadar yükseğe tırmanması güvenli miydi? Yerde duran rastgele oyun konsolları, birkaç boya kalemi, renkli toplar zeminde dağılmış görünüyordu.

"Konuşmak ister misin?"

Ben daha Pars'a dönmeden odanın bir ucundaki kapı açıldı ve elbiseli küçük bir beden ağır hareketlerle dışarıya doğru süzüldü. Yönü bize dönük değildi, bedeni kapının koluna zor yetişiyordu. Elbisesinin altındaki bronz teni benimkinin aynısıydı. Ellerimi dudaklarıma bastırıp yaşadığım her şeyi unutmuş gibi Pars'ı yok saydım. Belinden aşağıya uzanan dalgalı, sarı saçlarını elinin tersiyle omzunun arkasına savurdu. Bu, o kadar sevimli bir manzaraydı ki topuklu ayakkabılarımın üzerinde koşup ona sarılmak istedim.

GECENİN HİKAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin