23. BÖLÜM: RUH ZARI
Çok büyük olmayan salonun ortasında dikilmiştik. Üşüyen tek kişi olan benim için şömine yanıyordu ama beni asıl ısıtan şey yaptığımız pratikti. Bir kez daha iç çektim. Salonda çok fazla eşya yoktu. Kumral, ikili kanepede oturmuş kendine biraz daha içki doldururken Pars, şömineye birkaç odun daha attı.
"Hadi, bir kere daha deniyoruz." Odundan kalan talaşları temizlemek için ellerini birbirine çarptı. "Başa alıyoruz," dedi ben yüzümü buruştururken.
"Neyi başa alıyoruz Pars, henüz bu ikinci olacak." Gözlerimi devirdim.
Pars, alışması çok kolay biriydi, daha şimdiden onunla iyi bir arkadaş olacağımıza dair içimde yanlış hissiyatlar yeşermişti ancak bunun olmaması gerektiğini biliyordum. Onlara güvenmemeliydim, onlara inanmalıydım, onlara bağlanmamalıydım. Günün birinde, belki yarın, onları da bırakıp gideceğimi biliyordum. Hiç kimsenin kökleri hayatımın toprağında yeterince uzun süre yaşayamıyordu.
Gece buraya gelmiş ve uyumuştum. Öğlen uyandığımda benim için biraz yiyecekle Pars bekliyordu. Bir an önce çalışmaya başlamamız gerektiğini söyleyip beni ayaklandırmıştı. Biraz önce gelen Kumral, salonun köşesinde viskisini yudumlarken oldukça eğleniyordu halimizle.
"Hadi," dedi yeniden. "Bu defa bana bir şeyler göster." Beni kışkırtmak için iyice sırıttı.
"Belki de sandığınız kadar yetenekli değilim," diye terslendim. Yetenek kelimesine vurgu yapmıştım çünkü aklı başında kimse buna yetenek demezdi. Pars bunu, telepatik bir güç olarak adlandırıyordu. Beynimin gücüyle onların zihinlerine girebilir ve orada istediğimi yapabilirdim. Ve bunun için gönüllüydü. Birinin benim düşüncelerime girme fikri beni ürpertiyordu.
"Denemiyorsun bile!" Baygın baygın bakarken gözlerini devirdi. Neyse ki eğleniyordu, açık tehdidinden sonra onu sinirlendirmek istemezdim.
"Bak," dedim masanın üzerindeki sürahiden bardağa su doldururken. "Bana biraz izin ver, deniyorum."
Kumral, göz ucuyla bana baktığında hâlâ Pars'a gülüyordum. Çünkü ikidir ona konsantre olmaya çalışırken gözlerini ya deviriyor ya da şaşı yapıp beni engelliyordu. Sonra da küçük bir çocuk gibi, bakışlarını Kumral'a çevirip bana kızmasını bekliyordu. Kumral onu, benden daha iyi tanıdığı için önündeki ekrandan başını sallamakla yetiniyor, hiç oralı olmuyordu.
"Başlıyorum," dedim uyarı nitelikli.
Hazır olduğunu belli edercesine ellerini salladı. Bir an için Avcı güdülerim harekete geçti. Gözlerimin tüm gücünün Pars'ın yanan ateşten parlayan gözlerine diktim. İçimde hissettiğim tuhaf sinerji bir adım daha yaklaştığımın kanıtıydı. Güç yavaş yavaş bedenimde şekil alıyordu, omuzlarımı biraz daha dikleştirip Pars'ın çatılan kaşlarına doğru, daha derin bir şekilde baktım. Buğulu gözleri aramıza bir tabaka koymuştu, gözlerindeki öz güvenin ardına sakladığı korkuyu aradım.
Tüm Soğuklar, zihinlerinin karanlık bir köşesinde benden korkuyordu. Daha doğrusu sahip olduğumu düşündükleri yetenekten korkuyorlardı. Onlara göre cehennem azabında yanmaktan farksız girişimim, beni öldürme isteklerini körüklüyordu. Sadece şüphesi bile yetiyordu ama bir şekilde bana ulaşamıyorlardı. Pars da tıpkı onlar gibi bir açıdan benden korkarken Kumral'a güvenmek zorunda kalıyordu. Diğer yandan, eğer düşündükleri gibi bir yeteneğim varsa bunu ortaya çıkaran kişi kendisi olacaktı. Bu, bile bile ateşe atılmaktan farksızdı onun gözünde ama hepimizin itiraz edemediği birileri vardı. Pars Dalgıç'ın itiraz edemediği isim ise Kumral'dı.
![](https://img.wattpad.com/cover/13010577-288-k659844.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN HİKAYESİ
FantasíaSıradan bir günün akşamında, geçmeye çalıştığı köprüden nehre düşmek üzereyken ölüm tarafından kulağına fısıldandı. "Uzatılan buz gibi soğuk bir el bütün hayatına dokunacak." Bağımlılar ve Avcılar bu kez sıradan bir hayatın hayalini kuran, geceye do...