4. BÖLÜM: KORKULMASI GEREKEN
Yavaş yavaş güneş ışığı gökyüzünde dağıldı. Hiçbir güneşin doğumu bu kadar yakmamıştı canımı ve hiç bu kadar kirli görünmemişti gökyüzü. Kendimi ruhu çekilmiş ağaç kavukları kadar yaşlı hissediyordum. Sanki ruhum, kapanmayacak bir şekilde derin bir yara almıştı.
Ayaklarım o kadar isteksizdi ki, bir an için geriye doğru yürüdüğümü bile düşünmüştüm. Ama toprak yolu geride bırakarak arabanın yanına kadar ulaşmıştım işte, buradaydım ve ne yapacağımı bilmiyordum. Arka koltuğa mı oturmalıydım yoksa sürücü koltuğunun yanına mı? Hangisini yaparsam bana daha az kızardı diye düşüncelerimle boğuşurken ön kapı açıldı ve Kumral'ın güneşte daha açık bir tona bürünen karamel rengi gözleri niye beklediğimi sorgular gibi üzerime kilitlendi. Ön koltuğa yerleştim, büyük bir gürültüyle kapanan kapı dilimi ısırmama neden oldu.
Arabayı çalıştırırken bana öyle delici bir bakış attı ki, kucağımdaki hırkaya tırnaklarımı geçirip soluğumu tutmama neden oldu. Gözlerimi yola diktim. Hiçbir şey yapmadan, yalnızca varlığımızla birbirimizi rahatsız ediyor oluşumuz ikimizi de hedefinden alıkoymuyordu.
"Çok basit bir şey yapacaksın," dedi. Araba oldukça hızlı bir şekilde yolda ilerliyordu. "Pars, bizim için adamı yakaladı. Sen ona sadece benimle ilgili bildiği küçük bir bilgiyi unutturacaksın."
Sakin olan sesinden cesaret bularak hafifçe ona doğru döndüm. "Benden bir Soğuğu etki altına mı almamı isteyeceksin?"
Bakışlarını yoldan ayırmadan başını hafifçe salladı. Elimin altındaki hırkayı biraz daha sıktım, rahatsız olmuştum. Benden istediği şeyi yapamazsam muhtemelen benden biraz daha nefret edecekti.
"Bunu yapabileceğimden emin misin, uzun zamandır alıştırma bile yapmıyorum."
"Kendine güven." Bakışlarını bana çevirdi, bir an için o kadar anlayışlıydı ki benden nefret etmediğini düşünürdünüz. Bir an için.
"İstediğin zaman bunu yapabildiğini biliyorum, Peri'yi odadan uzak tutacak kadar gücün varsa onu, benim için kullanmanı tercih ederim."
Bakışları yeniden ucu bucağı görünmeyen yola kilitlendi. Arabanın içi mi fazla sıcaktı yoksa ben mi fazla gergindim bilmiyordum.
"Biraz camı açabilir miyim?" Başka bir dilde konuşuyormuşum ve kimse beni anlamıyormuş gibi çekingen tavrıma yalnızca omuz silkti. Kapının kenarındaki otomatik düğmeye basarak içeriye biraz havanın girmesine izin verdim. Dirseğimi açık camın kenarına koyup başımı dışarıya çıkacak şekilde koluma yasladım. Birçok kez yıkılmış olabilirdim ama birçok kez de ayağa kalkabilmiştim. Sevmenin ağırlığı ruhumu zedelemişken olduğum kişiye tutunmaktan başka çarem yoktu. Kendimden başka kimsem yoktu. Yargıcı da benden sonsuza kadar bir şeyler isteyemezdi, şimdilik benden istediği bu küçük işleri halledebilirdim. Bu kadarını yapabilirdim.
Kasabada bilmediğim bir bölgeye doğru araba ilerlemeye devam etti, başka bir şey konuşmadık. Ağaçların seyrekleştiği noktada görüş alanıma tek tük evler ve ahşaptan yapılmış barakalar girdi. Nerede olduğumuzla ilgili hiçbir fikrim yoktu ama kesinlikle insanların nefes almadığı ölü bir yere gidiyor olmalıydık. Araba yavaşlayarak yine ahşaptan yapılmış bir deponun önünde durdu, geri çekilirken yeniden düğmeye bastım ve cam kendiliğinden kapandı.
Sessiz bir şekilde arabadan çıkınca ben de elimdeki hırkayı arabada bırakarak arkasından çıktım. Yeterince bunalmış hissediyordum, hırkayı üzerime almaya gerek duymadan değiştirmediğim elbisenin eteklerini düzelttim. Bunun sebebi dün gece gözümü kırpmadığımı bilmesini istememdi; hâlâ bu elbisenin üzerimde olma sebebi, ona karşı tüm gardımı indirdiğimi düşünmemesini istediğimdendi. Onun yanına alışıyor, onun yanını kabulleniyor gibi görünmeyecektim. Onu, kabullenmeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN HİKAYESİ
FantasySıradan bir günün akşamında, geçmeye çalıştığı köprüden nehre düşmek üzereyken ölüm tarafından kulağına fısıldandı. "Uzatılan buz gibi soğuk bir el bütün hayatına dokunacak." Bağımlılar ve Avcılar bu kez sıradan bir hayatın hayalini kuran, geceye do...