11. BÖLÜM

16.1K 1.2K 3.5K
                                    

27. BÖLÜM: DİK YOKUŞLAR

Doruk beni peronların arasından hızlıca çıkarıyordu. Geri geri giden ayaklarım da düşüncelerim kadar tereddütlüydü. Göğsümdeki boşluğun hafiflediğini hissettim. En başından beri Doruk Ilgaz'ın açtığı boşluk tek bir dokunuşuyla da yok oluyordu. Ama bu defa hissettiklerim, şu ana kadar yaşadığım her şeyden farklıydı. İşte buradaydı, yanımdaydı. Onu düşünmeden geçirmediğim tek bir saniye bile yokken bu hissettiğim yabancılık neydi? O, Doruk Ilgaz'dı. Bronz teni, yanık kokusu, gök mavisi gözlerine kadar benim dünya üzerindeki tek sığınağım olan Doruk Ilgaz. Doğduğum günden, ilk defa konuştuğum zamandan, attığım ilk adımdan bu yana yanımda olan kişiydi. Her düştüğümde elini uzatan, uzattığı eli düşünmeden tuttuğum ilk ve tek kişi...

"Timur." Lacivert keten pantolonunun cebinden çıkardığı anahtarı arka kapıya doğru giden Timur'a fırlattı, hızlı bir hareketle anahtarı yere düşmeden yakaladı. Yuvarlak yüzündeki biçimli kaşlarından biri havaya kalktı.

"Gerçekten mi?" diye sordu. Armoni alışkın olduğum buz gibi surat ifadesiyle onları izlerken Timur'dan hızlı kabullenip ön kapıdan yolcu koltuğuna yerleşti. Doruk başka bir şey söylemeden benim için arka kapıyı açıp peşimden koltuğa yerleşti.

Timur hatırladığım esprili haliyle "Vay be!" diye memnun şekilde arabayı çalıştırıp döndü.

Daha önce birkaç kere bindiğim Doruk'un arabasında, bana haftalarca eğitim veren Timur'un, Armoni'nin ve bu dünyaya gözlerimi açtığım ilk günden beri birlikte olduğum Doruk Ilgaz'ın yanında kendimi bir yabancı gibi hissediyordum.

Üç çift gözün üzerimde olduğunu hissetmek bana yardımcı olmuyordu. Ellerimi dizlerimin arasına sıkıştırıp sırtımı koltuğa iyice yasladım. Sanki onlardan kaçmak ister gibi gözlerimi kapattığımda kimsenin konuşmamasını diledim. Uyuduğuma ikna olurlarsa bir şey söylemezlerdi. En azından kendime gelmek için biraz zaman kazanırdım.

Doruk hiç zorlanmadan beni kendine doğru çekince itiraz etmedim, kolunu boynumdan geçirip beni tüm şefkatiyle göğsüne bastırdı. Derin bir soluk çekip özlem duyduğum haline haksızlık ettiğimi fark ettim. Kendine has kokusunun güzelliğine adil davranmamıştım. Onu düşünüp aklımı yitirecek gibi olduğum tüm zamanlar boştu. Dila umurumda değildi, beni istememesi bile şu an umurumda değildi. Hissettiğim öfke, burukluk, acı yabancılık... Bunların hiçbiri umurumda değildi. Göğsümden çıkmak istercesine atan kalbim Doruk Ilgaz'ın tutsağıydı, mavi gözlerine uşak olduğum bu adamdan başka hiçbir şey istemiyordum.

Onları tanımıyorsun, diye tekrar tekrar kendime hatırlattım. Onlar arkadaşın değil. Sadece senden çıkar sağlamak isteyen başka birileri daha. Kulaklarınla duydun, onlar için de tehlikelisin. Başlarını belaya sokmaktan başka bir şey yapmıyorsun. Günlerdir senin peşinde oradan oraya savrulup duruyorlardı. O an geldiğinde onlar seni geride bırakacaktı.

Yine de ikna edemiyordum kendimi. Kumral'a ettiğim ihanetin bedelini bir şekilde ödeyeceğimi biliyordum ama Doruk nazikçe yanaklarımı okşarken dünya umurumda değildi. Yanlış olan birçok şey vardı ama şu an olmak istediğim tek yerdeymiş gibi hissediyordum. Bir kamçı gibi kendini hatırlatan kâbusu düşünmek istemiyordum. Beynim bana oyun oynuyordu. Bir şey gerçekleşmiyordu. Doruk yanımda ve iyiydi. Kumral'a bir şey borçlu değildim. Birimizin diğerine ihanet edeceği sadece başka bir kaçınılmazdı.

"Her şey yolunda, güvendesin." Bütün bedenim kasılmaya devam ediyor, Doruk hissedip beni daha çok kendine çekiyordu. Bu an öyle güzeldi ki, kokusu öyle harikaydı ki... Elimde olsa zamanı tam şu anda durdurur bir saniye dahi ileri akmasını engellerdim. Nefesi yüzümün kıyısında yüzerken, gelen sıcaklığıyla sakinleştim. İşte o an, her şey yolundaymış gibi hissettim.

GECENİN HİKAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin