15. BÖLÜM: SEN HEP OLNeredeyse öğlen vakti uyanmıştım. Uykularımın stabil olması ikimizi de rahatlatıyordu. Zihnimde herhangi bir işgal yoktu ya da kendi kendime kalkıp uyku halinde bir yerlere gitmiyordum. Akşama doğru ben yemek yerken Fetih, yine bara gitmek için çıkmıştı. Üzerinden birkaç saat geçtikten sonra babamın telefonu cevap vermeyince iyice endişelenmeye başlamıştım, bir anda ona yaptığım bilgilendirmenin fazla gelmiş olduğu düşüncesi rahatsız hissettiriyordu. Her şeyi saklamamı mı tercih ederdi, emin olamıyordum. Yeşil Yol'a dönüşümüzün üzerinden üç gün geçmişti ve dün de ona ulaşamayınca bunu Fetih'le konuşmuştum, rahatsızlığımı ve belki biraz da pişman olduğumu. Ama ben de onun gibi bunu bilmek isteyeceğime karar vermiştim. Yanlış bir şey yapmadın ama insan bununla nasıl başa çıkar bilemiyorum, demişti. Ben de bilmiyordum.
Yaşadığım her şeye rağmen babamın başına gelen şey hepsinden daha kötü görünüyordu gözüme. Hayatın boyunca bir kişiyi seviyorsun ve onun da seni sevdiğini düşünüyorsun, ölümünü yaşıyorsun, yasını tutuyorsun, katilini ararken insanlıktan çıkıyorsun, önüne gelen herkesi öldürüp kendi ailene sırtını dönüyorsun ve sonunda sadece her şey bir yalandan ibaret çıkıyor. Karın ölmemiş. Karın hiç karın bile olmamış. Mutlu aşk hikâyeniz sadece bir uydurmaymış. Mutlu aşk hikâyeniz sadece karının cezasıymış. Âşık olduğum birinin cezası olduğumu öğrensem muhtemelen üstesinden gelemezdim. Yanımda beni sevdiği için durduğuna inanırken yanımda olmanın onun için bir ıstırap olduğunu bilsem bununla nasıl yaşardım bilmiyordum.
Bu bana, benim birbirine deli gibi âşık iki insanın değil de tek gecelik bir hatanın sonucunda hayata gelmiş olmamdan bile daha korkutucu geliyordu. Her zaman annesinin kızı olduğumu düşünürdüm ama ben, tamamıyla babasının kızıydım. Koşulsuz bir sevgi, ölümüne bir aşk ve sarsılmaz bir sadakate sahiptim. Bu yüzden komiklik derecesinde kendimi şanslı hissetmeye başlamıştım. Bu yüzden sehpanın üzerinde çalan telefonuma uzanıp gördüğüm isimle kocaman gülümsemiştim.
"Beni özledin mi?" diye açtığım telefonu, kulağıma sıkıştırdım. Birkaç saat sonra ben de yanlarına gitmeyi düşünüyordum.
"Seni her zaman özlüyorum ama önemli bir mesele var," dedi. "Pek hoşuna gitmeyecek."
"Dinliyorum." Meyve tabağındaki böğürtlenler parmaklarımda lekeler bırakmıştı, uzanıp peçeteyle onları temizlemeye koyuldum.
"Riva aradı."
Kaşlarımı çattım.
"Babanın odasından çıkmadığını, kimseyle görüşmediğini ve işlerini sana devrettiğini söyledi."
"Ne?" Aynı anda hangisine tepki vereceğimi şaşırmıştım.
"Birinin onun yerine bakması gerekiyor," diye keyifsizce mırıldandı. "Yeşil Yol'da hâlâ bir işleyiş var, onu korumak zorundayız."
"Neden?" diye soludum çünkü onunla sürekli bu tartışmayı yapıyorduk. Ben bütün bunların bir anlamı olmadığını söylüyordum çünkü burası gerçek değildi. Çünkü yakında buradan çıkacaktık. Çünkü her şey yok olacaktı. O da bunun ne zaman olacağını bilmediğimizi ve olmaması ihtimalini de göz önünde bulundurmamız gerektiğini söylüyordu.
"Ters giden bir şey olursa hâlâ gücün ellerimde olmasını istiyorum," dedi. "Maya, şu an sana dokunmuyorlar çünkü ihtiyaçları var ama bir şeyler ters giderse ve sen-"
"Başaramazsam..."
"Ne olacağını bilmiyoruz," dedi uyarıcı şekilde. "Burada kalmak da bir ihtimal. Seni gözden çıkardıklarında yine herkes peşine düşecek. Baban en büyük destekçin, onun gücünü kaybedemezsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN HİKAYESİ
FantasíaSıradan bir günün akşamında, geçmeye çalıştığı köprüden nehre düşmek üzereyken ölüm tarafından kulağına fısıldandı. "Uzatılan buz gibi soğuk bir el bütün hayatına dokunacak." Bağımlılar ve Avcılar bu kez sıradan bir hayatın hayalini kuran, geceye do...