3. Bölüm

706 23 12
                                    

Eve geldim. Kışlık kıyafetlerimi valizime doldurdum. Birkaç kitap da koydum; uyumadığım günlerde okumak için.

Annem oranın soğuk olabileceğini, kendime dikkat etmem gerektiğini söyledi. Beni sıkı sıkı giydirdi. Onlarla da vedalaştıktan sonra kısa bir yolculuk ardından yurda vardım.

Aynı odada 5 kişi kalıyoruz. Ben, Cansu, Hazal ve onbirinci sınıflardan iki kız. İsimleri Beste ve Doğa.

Doğa çok narin birine benziyor. Kıvırcık turuncu saçları, yeşil gözleri ve pamuk teni onu çok zarif ve kibar gösteriyor.

Beste ise tersine huysuz biri gibi duruyor. Siyah, katlı kesilen kısa saçları ona bir hava katıyor. Biraz muhabbet edince soğukkanlı, ciddi biri olduğunu düşündüm. Muhabbet ilerledikçe ciddi olduğu düşüncesi aklımdan uçup gitti, çok samimi sohbeti var. Fakat biraz alaycı, hafif de egolu biri.

Okul ve hocalar hakkında sohbet ederken kapı çaldı.

"Kim o?" diye seslendik. Kalın, sert bir erkek sesi "benim" dedi. Bu ses bana tanıdık geldi fakat anlayamadım. Beste hemen kapıya doğruldu.

" Baran? Sen misin? "

" Evet, benim. Akşam yemeği vakti geldi. Herkes orada, sadece siz buradasınız. Haber vermek için geldim. "

" Ay doğru, unuttuk. Tamam Baran şimdi geliyoruz. "

Yemekhaneye gitmemiz gerekiyormuş. Sohbet ede ede açlığımızı bile unutmuştuk. Ellerimizi yıkayıp yemekhaneye doğru yürüdük.

Yemekhane yurdun en alt katında. Normal bir sınıf kapısı kocaman bir salona açılıyor. Salonda bir sürü masa ve bank. Ve yemek için sıra bekleyen iki uzun sıra.

Giderken koridorda Kartal'la karşılaştım. Arda yanında yoktu. Yarın gelecekmiş. Kartal eşofmanla çok değişik görünüyordu. Kendimi çok değişik bir yerde gibi hissettim. Kartal'ın da benden farklı bir yanı yoktu.

Bir bank tuttuk. Ben ve Hazal aynı bankta oturuyorduk, Cansu odadaki diğer kızlarla farklı bir banka geçti. Karşımızda ise Kartal oturuyordu.

Bir kişilik daha yer vardı. Çok geçmeden oraya da Baran oturdu.

Yemek çok güzel görünüyordu. Nohut pilav ve yanında salata. Yemekler çok güzeldi ta ki salataya gelinceye kadar. Sadece malzemeleri doğrayıp karıştırmışlar gibi. Tadı tuzu yoktu.

Biz yüzümüzü buruştururken Baran bize cebinden çıkardığı bir limon uzattı. Kıkır kıkır gülmeye başladık. Yemekhanede artı olarak tuz veya limon gibi şeylerin getirilmesi pek hoş karşılanmıyor olmalıydı.

Baran bize fısıldayarak:

" Sessiz olun şimdi duyacaklar. " diye söylenip durdu.

Cepten limon çıkması normal miydi? Sohbet ede ede yemeğimizi yedik. Sonra dişlerimizi fırçalayıp odalarımıza geri döndük.

Baran yemekhanede bize buranın bazı kurallarını anlatmıştı.

1-Yemekhaneden sonra herkes odasına geçecek.

2- Erkekler kızların, kızlar erkeklerin katına geçmeyecek.

3- Kimse başkalarını rahatsız edecek hareketlerde bulunmayacak, gürültü yapmayacak.

4- Zamanında olması gerekilen yerde olunacak.

5- Herkes odasını ve koridoru temiz tutacak.

He bir de duş konusu var. Her odada birer banyo var. Öğrenciler sadece kendi odasında duşunu alabilir ve belli bir saatten sonra duş almak yasak.

Odalarımıza geçtik. Yarına birkaç birkaç ödevimiz var. Onları yapmak için uğraşıyorduk. Matematikten birkaç sayfa soru vardı. Bazıları kolay bazıları zor. Biz yapmaya uğraşırken kapı çaldı. Bu saatte kim olabilirdi bilmiyorum. Saat 20.32'ydi.

" Kim o? "

" Benim "

" Sen kimsin? "

" Kartal. Sizden yardım istemeye geldim. "

" Bu saatte burada olman yasak! Seni içeriye almam doğru değil. "

" Elimi kestim, sadece kapıyı açsan. Sedef'te mutlaka ilkyardım eşyaları vardır. Sadece onu çağırsan yeterli. "

" Sedef! Kartal diye bir çocuk seni arıyor. Yanına yara bandı alsan iyi olur. "

Beste'nin bana Kartal'ın beni aradığını söylemesi, ardından da yara bandı istemesi doğrusu beni korkuttu.
Her zaman yanımda bulundurduğum yara bandını alıp kapının önüne çıktım.

Kartal, elinde uzun bir kesik ile beni bekliyordu. Kesiği görünce bunun için sargı bezi gerektiğini düşündüm. Yaptığımın doğru olmadığını biliyordum ama hızlıca koridorun başına gittim.

Kullanılmayan ilkyardım kutusunu zor da olsa açmayı başardım. İçinden sargı bezi ve pamuk aldım. Kartal'ı içeriye alamayınca kapının önüne diz çöküp oturduk. Yavaş yavaş kanları temizleyip sarmaya çalışıyordum.
Aynı zamanda Kartal'a bunu nasıl becerdiğini soruyordum.

" Bilmiyorum bir şekilde oldu işte. "

" Nasıl bir şekilde? İçinde cam kırığı falan yoktur değil mi? "

" Nasıl olduğunu farketmedim ama camdan olduğunu düşünmüyorum. Yoktur herhalde. "

Uzun, ince parmaklarını sımsıkı tutup sarıyordum. Tanışalı çok olmamasına rağmen elini tutmak bana güven hissi vermişti. Sonunda bitirmiştim. Ben pamukları toplarken gözlerime baktığını hissediyodum.

" Sedef, sana ne kadar teşekkür etsem az. Fakat ben bununla ne kadar kalacağım? "

" Yarına iyi olur. Umarım yarına kadar sabredebilirsin. "

Ona yardım etmek beni çok mutlu etmişti. Gözlerinin içi gülüyordu. O sırada "Hey!" diye kısık bir ses duyduk.

Ortalık pek aydınlık değildi. Lambaların ışığı hafif sönük olduğundan kim olduğunu anlayamamıştık. Yaklaştıkça anladık ki bu gelen Baran'dı.

" Siz burada ne yapıyorsunuz? Bu saatte burada olman yasak Kartal. Şimdi biri görecek. "

" Kartal elini kesmiş, onu sarıyordum. "

" İyi tamam şimdi sen odana gir, Kartal sen de kendi katına çık. Böyle görünmemiz hiç doğru değil. "

" Peki, iyi geceler size. "

Odama girdim. Herkes uyumuştu bile. Ne kadar vaktimi almıştı ki elini sarmak? Saate bakınca 21.05 olduğunu gördüm. Neredeyse yarım saat olmuş. Hemen ödevimi bitirip yatmam gerekiyor.

Kamp AteşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin