Sürpriiiizzzz!
Yazar çıldırdı! Posterin ardından bu hafta 2. bölüm geliyor. Ama o kadar güzel yorumlar yaptınız, beni öyle mutlu ettiniz ki bu bölümü bekletemezdim.
Alevli, sıcak mı sıcak bir bölüm geliyor canlar. Ağızların suyu aksın diyor, susuyorum ;)
Hadi keyifli okumalar.
E.Ç.
***
I'm not strong enough to stay away
***
BÖLÜM 18:
Tyron
Leroy Noah...
Hayatım boyunca kanatlarım altına sakladığım küçük kardeşim.
Ve bana bu hayattaki en büyük kazığı atmış yabancı.
Sonunda karşımdaydı.
Kapıyı kapamış, ama odanın içinde daha fazla ilerlememişti Lee. Birbirimize uzanan buzdan sarkıtların ortasında öylece duruyorduk ikimiz de. Kendiminki kadar iyi bildiğim birkaç yüzden biriydi Lee'ninkisi. Oysa aynaya bakıp da bambaşka biriyle karşılaşmaya benziyordu onunla yüzleşmek. En son Köprü'de, denizaltıyla kaçmadan önce görmüştüm kardeşimi. Aylarca gözlerimin içine bakarak söylediği tüm yalanları öğrendiğim andı o. Dr. L. ile ilmek ilmek ördüğü planında diğer herkes gibi beni de bir piyon olarak kullanmış ve sonra tek kelime etmeden çekip gitmişti.
O günden beri Lee'yi düşünmediğim bir an bile yoktu şüphesiz. Çoğunlukla asit doluydu bu düşünceler. Tüm güzel anılarla birlikte geçmişi yakıp kavuracak güçteydi. O anlarda tekrar tekrar ölüyordu kardeşim benim için. Onunla paylaştığımız kan damarlarımdan çekiliyor, yerine zift gibi, kopkoyu bir kin doluyordu. Virüsü yayan oydu. Melezlerin Ark'a saldırmasını sağlayan oydu. Sokaklarda gece gündüz nasıl mücadele verdiğimi, nasıl defalarca kez ölümden döndüğümü soğukkanlılıkla izlemiş, bir an olsun açık vermemişti. Yüzlerce, hayır binlerce insanın kanı vardı elinde. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Kat'in yalan söylediğine inandırmıştı beni. Hasta, sakat bir adam olarak hayata devam etmeme göz yummuştu.
Yine de... bu karanlık dakikaların arasına sıkışmış bazı mili saniyeler vardı ki, o saniyelerde delice merak ediyordum Lee'yi. Neredeydi, ne yapmıştı, neden yapmıştı? Onu anlamaya çalıştığım, sonra ondan nefret ettiğim, üzüldüğüm, üzüldüğüme üzüldüğüm iniş çıkışlarla doluydu hislerim. Sonuç hiç değişmiyordu; Lee Dr. Z.'nin robotlarından bile önce kırmıştı kanatlarımı. Belki de bir daha asla ona güvenemeyeceğim kadar derin bir yara izi bırakmıştı ardında. Ve buna rağmen, o hala benim küçük kardeşim, tek ailemdi. Onu kafamdan atmayı başarsam, kalbimden çıkarmayı beceremiyordum.
Laboratuvarda kapalı kaldığım günlerde defalarca kez kokusunu almıştım. Orada, duvarların ötesindeydi Lee. Her gelişiyle geberiyordum öfkeden. Yaşadığım fiziksel acıya karışıp kurdun hiddetiyle besleniyordu kinim. Zar zor sardığım yaralar baştan baştan açılıyor, sancı bine katlanıyordu. Ve ben hala bir şey desin, bir şeyler anlatsın, anlamamı sağlasın, beni bir kez daha yalanına inandırsın ve bu kabustan uyandırsın diye bekliyordum içten içe. Yaptıklarının bir açıklaması olmalıydı. Olmalıydı ama... Susmuştu Lee. Duyacağımı bildiği halde beni izleyerek geçirdiği saatlerin hiçbirinde tek kelime etmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
N.O.A.H. - II
Science Fiction***Watty 2021 Bilim Kurgu kazananı ve En Etkileyici Dünya ödüllü N.O.A.H.'nın devam kitabıdır.*** --- Vahşi bir kedinin pençelerine, keskin kulaklarına, her şeyi gören gözlerine sahibim. Ve bunların hiçbiri yaklaşan kıyameti öngörmemi sağlamadı. Hay...