Bölüm 25

904 126 62
                                    

BÜYÜK FİNALE SON 3 BÖLÜM!!!!!!

Sona çok az kaldı. Artık yerimizde durmak yok. Bombastik bölümle karşınızdayım:))

Geçen bölüm bıraktığınız bir sürü yorumu okudum, hepiniz muhteşemsiniz. Teorilerinize bayıldım, Lee'ye saydırdığınız laflara ayrı bayıldım :D 

Şimdi bu bölüm o teorilerinizden hangilerinin doğru çıktığını görme zamanı. Susuyorum, sözü kedi kıza bırakıyorum.

Keyifli okumalar,

E.Ç. 

***

So I climb...

***

BÖLÜM 25:

Kat

"Hala bir değişiklik yok mu?"

Bakışlarımı önümdeki manzaradan ayırmadan başımı salladım. Kapıdakinin Flame olduğunu zaten biliyordum. Pek çok kez tekrarlanmış, her defasında aynı şekilde noktalanmış bir köşe kapmacaydı oynadığımız. Dakikalar sonra Flame gidecek, annem gelecekti yerine. Ben gidecek, geri gelecek, ya annemi ya Flame'i aynı yerde görecektim. Dönüp dolaşıp kendimizi bulduğumuz tek yer Ace'in yatağının yanındaki sandalyeydi.

Flame hasretle kardeşinin gözünü açmasını bekleyen bir abla, Dr. L. oğlunu hayatta tutmak için bildiği tüm bilgileri tüketmiş çaresiz bir anne gibiydi. Bense... ben aklımı tamamen kaçırmamak için buradaydım. Bir çapa gibi Ace'in uyanma ihtimaline tutunmuş, tüm diğer kötülüklerin beni okyanusun dibine sürüklemesine engel olmaya çalışıyordum. Tyron gitmişti, Tyron o adamın elindeydi, belki de Tyron bir daha hiç... Yo, hayır, hayır, hayır!

Kafamın içindeki sesten kaçabilirmişim gibi bir anda ayaklandım ve köşedeki tezgahta duran sürahiye koştum. Flame çatık kaşlarla yatağın yanındaki monitörleri inceliyordu. Ace'in başucundaki tablete geçtiğinde yüzündeki soru işareti derinleşmişti. Onu böyle kara kara düşündürenin ne olduğunu biliyordum. Gördüğü verileri yorumlayıp arkadaşımızın durumunda hiçbir şeyin değişmediğini anlamak için benim uzman görüşüme ihtiyacı yoktu. Yine de teyit almak ister gibi yanıma gelip tableti bana uzattı.

"Şimdiye uyanmış olması gerekmez miydi? İlacın etkisi birkaç saat önce geçmiş olmalıydı."

"Gerekirdi," dedim bakmayacağım halde tableti elinden alıp. "Ama annem biraz daha beklememizi söyledi." Alt dudağımı ısırıp homurdandım. "Durmadan dediği tek şey bu zaten. Bekle Kat, bekle, bekle, bekle!"

Sesim kendi kulağıma bile öyle öfkeli gelmişti ki kalan suyu kafama dikip son kelimeleri bardağın içinde boğdum. Flame'in üzüntüsü kendine yetiyordu zaten, bir de benim kontrolsüz duygularımı işitmeye ihtiyacı yoktu. Gel gör ki hiçbir şekilde yatıştıramadığım, korkularımla beslenip pişmanlıklarımı yudum yudum içen bir ejderha saklıydı midemde. Ağzımı her açtığımda tüm dünyayı alevleriyle yıkamak, önüne çıkan ne varsa yok etmek istiyordu. Bu lanet bekleyiş, hiçbir şey yapamadan öylece durmak, katlanılmaz çaresizlik... Aaaaaa!

Flame'in önce kaygılı bakışları, sonra parmakları bana ulaştı. Omuzumda hissettiğim sıcaklık buradayım diyordu sessizce. Yanımda olduğunu, yalnız mücadele etmeyeceğimi söylemeye çalıştığına emindim. Ona minnettardım. Ona, Fitz'e, Misha'ya, iki vardiya arası yanıma koşturan Rick'e, doğru sözleri bulamadığından elimi sıkıca kavrayan Lore'a, hala mücadele eden insanlara, sokaklarda çarpışan askerlere... hepsine minnettardım. Yine de... Hiçbiri kaybettiğim yarımı bana unutturacak kadar güçlü değildi.

N.O.A.H. - IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin