Bölüm 14

1.1K 153 139
                                    

İddia ediyorum, kitabın şu ana kadar ki en en en heyecanlı bölümündeyiz! Tam bir kırılma bölümü diyebiliriz. Her şeyin tepe taklak, alt üst, ters yüz olacağı an geldi!

Ve resmi olarak ikinci kitabın tam ortasına gelmiş bulunuyoruz.  Ne ara 14 bölüm oldu şaşkınım :D Buraya kadar benimle yürümüş herkese gelsin bu çılgın bölüm!

Vedalar, gözyaşları ve bolca ters köşeyle bölüm sizindir canlar.

Keyifli okumalar,

E.Ç.

***

Let me be your hero

I'll carry you through

***

BÖLÜM 14

Tyron

Oturuyordum. Kendi yatağımda. Kendi odamda. Yıllarımı geçirdiğim duvarların arasında. Gözlerim ezbere bildiğim tüm ayrıntıları tek tek dolanıyor, son bir kez hafızama kazıyordu. Ne garipti ki araya giren onca zamana, yaşanmış onca şeye rağmen hala evde olduğumu hissettiren tek yerdi Kule. Her şey burada başlamıştı. Hatırladığım, sevdiğim, inandığım, bağlandığım her şey... Ve bugün, her şeyin burada bitecek olması kaderin güzel bir cilvesi olmalıydı.

"Üzgün olduğunu hissediyorum Tyron," dedi Mary'nin robotik sesi. "Sevdiğin şarkılardan birini açmamı ister misin?"

Akıllı kontrol sistemine mutlu olmak için müzikten çok daha büyük bir mucizeye ihtiyacım olduğunu anlatmanın bir yolu yoktu sanırım. "Sessizlik daha iyi Mary," diye mırıldandım.

"O halde biraz lavantayla bedenini rahatlatacağım," dedi neşeyle. Aynı anda devreye giren difüzörler odayı tatlı bir bahar kokusuyla doldurmaya başlamıştı. "Bana ne zaman ihtiyacın olursa buradayım Tyron, biliyorsun."

Hüzünle gülümsedim. Keşke problemlerim Mary'nin çözebileceği kadar basit olsaydı. Yatağın üzerinde, az ötemde duran üniformaya kaydı bakışlarım. Yepyeni, gıcır gıcır, simsiyah bir Alfa birliği üniforması... Her gün giydiklerimizin aksine göğsü brövelerle, omuzları yıldızlarla kaplıydı. Bugünkü büyük tören için özel olarak dikilmiş, her sembol üzerine elle işlenmişti. Bir cenazeydi aslında katıldığımız. Ama babam bunu bir kutlamaya çevirmeyi tercih etmişti. Geceden beri anons ediliyordu tüm kanallarda. Sokaklara kurulan dev ekranların önü çoktan insanlarla dolmuş olmalıydı.

En büyük kalabalık Kule'nin etrafındaydı şüphesiz. Beni Köprü'den eve getiren jetin penceresinden boş gözlerle izlemiştim sabahın ilk ışıklarını beklemeden toplanmaya başlamış Ark'lıları. İnsanların ölümü izlemek için bu denli istekli olması ne garipti. Öyle ya da böyle, bu dünyada yaşayıp nefes alan hiçbir can yoktu ki o töreni kaçıracak olsun. Sonuçta her şey bitiyordu bugün. Savaş, darbe, isyanlar, duvarın ötesinde yeşermiş umut, ana karayı sarmış panik... Dr. L. onu seven ve sevmeyen herkesin gözleri önünde idam edilecekti.

Son bir saat... diye düşündüm. O çatıya çıkıp kameraların önüne geçmemize son bir saat.

Güneş alçalmaya başlamıştı bile. Gün batarken Başkan Noah da elleriyle kapatacaktı bir çağı. Yoluna çıkmış kim varsa toprağın altına süpürecek, daha güçlü, daha yenilmez bir şekilde yoluna devam edecekti. Babam bensiz de insanların aklından çıkmayacak bir gösteri kurgulayabilirdi pekala. Ama tüm bu şovu eşsiz kılacak dokunuşun ben olduğuma karar vermişti. Başkan Noah'nın biricik oğlu, sağ kolu, ordularının generali, tek varisi Tyron Noah'nın dünyamıza ebedi huzuru getirecek atışı yapmasından daha destansı bir şey yoktu sonuçta. Günlerce, aylarca konuşulacak, kitaplara konu olacak, tekrar tekrar yayınlanacak haberlerin manşetleri hazırdı muhtemelen.

N.O.A.H. - IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin