Geri geldim :)
Azıcık gecikti bu hafta bölüm biliyorum, ama size aksiyon dolu, kıpır kıpır, bol sürprizli bir bölüm yazdım. Şimdi susucam ama bölüm sonu yorumlarınızı heyecanla bekliyorum :D
Keyifli okumalar,
E.Ç.
***
Baby I'm gone
And I'm never gonna come back home
***
BÖLÜM 4:
Kat
Çığlık atarak uyandım gerçek dünyaya. Uzun süredir oksijensiz kaldığını düşünen ciğerlerim acıdan parçalanıyordu göğüs kafesimde. Boğulduğunu sanıyordu, çünkü boğulmuştum ben. Daha saniyeler önce suyun altında çırpınarak vermiştim son nefesimi. Ne garipti ki o suyun altında canım bedenimi terk ederken nasıl titriyorsam şimdi de aynı şekilde zangırdıyordum oturduğum koltukta. Oysa artık ne okyanusun dibindeydim ne de Tyron'ın beni boğan parmakları boynumdaydı.
Gerçek değil! Gerçek değil! Gerçek değil!
"Gerçek değil!"
Dua eder gibi durmadan tekrarladığım sözleri mırıldandım. Ne yazık ki kendi kulağıma bile ulaşmamıştı sesim. Paramparçaydı dudaklarım ısırmaktan. Uzuvlarımı oynatamadıkça avuçlarımı oyuyordu tırnaklarım. Kanımla lekelenmişti koltuk ellerimin altında. Ağlamaktan cayır cayır yanan gözlerimi açmaya çalışmadım bile. Bir kez daha laboratuvara döndüğümü biliyordum. Çok geçmeden beni kendi beynimin yarattığı labirentlerden birinin içine geri göndereceklerini de...
Sayısız koridordan koşmuş, sonsuz uçurumdan düşmüş, bıçaklanmış, vurulmuş, yanmış, parçalara bölünmüş, aklımın en karanlık köşelerinde biriktirdiğim tüm farklı senaryolarla, defalarca kez ölmüştüm. Gerçek değil diyordum her saptığım koridorda. Gerçek değilsin diyordum karşılaştığım her tanıdık yüze. Ve yine de yalancı bir senaryonun içinde kaybolup gidiyordum tekrar, tekrar, tekrar.
Dünya üzerindeki tüm kötülüklerin önüme serildiği tek kişilik bir gösterimdi bu. Başımdan geçmiş olaylar en çarpık şekillerde tekrarlanıyor, anılarım birbirine karışıp en büyük acılarımla harmanlanıyor, asla bitmeyen bir korku filmi gibi sürüp gidiyordu. Hayatıma dokunup iz bırakmış kimse yoktu ki bu işkencenin bir parçası olmasın. Annem, babam, Tyron, arkadaşlarım, kurtardığım ve kurtaramadığım insanlar, yaratıklar, robotlar, tekrar annem, tekrar, babam, Ruby, Dr. Noah, Lee, Tyron, yine Tyron, yine Tyron, hep Tyron...
Tek bir soru vardı hepsinin bilmek istediği. Annen nerede Kat? Dr. L. nerede? Tüm kabuslar farklı bir baş karakterin dudaklarından aynı kelimelerin dökülmesiyle sonuçlanıyor, benim kaçmam ve korkunç bir şekilde ölmemle de en başa dönüyordu. Bu koltuktan hiç kalkmadığımı biliyordum. En azından bilincimin yerinde olduğu şu üç, beş dakika için... Yine de günlerdir koşuyormuş gibi ağrıyordu tüm kaslarım. Sanki kıyafetimin altına baksam yediğim dayakların, aldığım darbelerin, saplanan bıçakların, etime giren kurşunların izlerini görecektim.
Birazdan "Tekrar!" diyecekti babam. Doktorlar dediğini yapacak, birkaç tuşa basacak, kanıma daha fazla ilaç karıştıracak ve beni yeniden kendi karanlığımın içine göndereceklerdi. Ama babamın lanetli sesinden ya da onun emrindeki adamlarının itaat sözlerinden farklı bir diyalog vardı kulaklarıma ulaşan. Belki hayaldi. Belki düştüğüm kabuslardan gerçek hayata taşıdığım kalıntılardan biriydi bu da. Yine de başımı o yöne çevirmeye çabaladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
N.O.A.H. - II
Fantascienza***Watty 2021 Bilim Kurgu kazananı ve En Etkileyici Dünya ödüllü N.O.A.H.'nın devam kitabıdır.*** --- Vahşi bir kedinin pençelerine, keskin kulaklarına, her şeyi gören gözlerine sahibim. Ve bunların hiçbiri yaklaşan kıyameti öngörmemi sağlamadı. Hay...