Canlarım,
Kaçınılmaz son geldi. Bombayla kapattığımız son bölümü bomba gibi bir finalle noktalayacağız. Sizi duygudan duyguya sürüklemeden kitabı bitiremezdim. O yüzden en sevdiğim şarkılardan biriyle veda ediyorum size. Son bir kez alın o mendilleri elinize bakalım :)
Keyifli okumalar,
E.Ç.
***
How did a whole life grow
At the end of a show?...
***
BÖLÜM 28:
Kat
Mavi...
Gözlerimin seçebildiği tek renk buydu. Hayatım boyunca korkulu rüyam olmuş Ark'ın rengiydi mavi. Duvarla bizden ayrılan asillerin kanıydı. Canavarlarla etrafımızı kuşatmış denizdi. Ve şimdi... tüm dünyanın sonu olacak bombaydı. Lee'nin avucunu ancak dolduran bu kadar küçük bir kürenin böylesi bir güç taşıyor olması... Kapkaranlık bir geleceğin habercisiyken bu kadar kuvvetle, ışıl ışıl parlaması... Aklım almıyordu. Paralize olmuş, düşüncelerimi yitirmiş, bomboş kalmıştım.
Bakışlarımı zorla küreden koparıp yukarı kaldırdım. O bombadan daha ölümcül tek şey karşılamıştı beni: Leroy Noah. Olanların şokuyla herkes gibi ben de onu unutmuştum. Oysa biz zafer sarhoşluğuyla Dr. Z.'nin ölümünü izlerken o boş durmuyordu. Doğru düzgün saramadığı eli yüzünden kaybettiği kan onu güçsüz bırakmıştı. Terden alnına yapışmış saçları, çukurlarına çökmüş gözleri ve beyaza çalan teniyle can çekişen bir hayvanı andırıyordu artık. O hayvan yok olup gitmeden geride kalan herkesin aynı mezara gireceğine emin olacaktı.
Silahlara aşina olmayan biri Lee'nin taşıdığı gücü anlamayabilirdi. Bu odadaki her bir insansa neyle karşı karşıya olduğunu adı gibi biliyordu. O yüzden edilecek tek bir söz kalmamıştı. O yüzden nefes almadan aynı noktaya bakıyorduk hepimiz. Eşsizdi bu nükleer bomba. İnsanlığın sahip olduğu en gelişmiş, en ölümcül silahtı. Ancak Ark'ın başkanı tarafından aktive edilebilecek bir anahtardı o. Dünyaya saniyeler içinde kıyameti getirecek yegane anahtar...
"Lee..." dedi Tyron. Aramızda konuşmaya cesaret edebilen bir oydu, ama sözleri yarım kaldı çünkü Lee bombayı gözünün önüne kaldırıp yüreğimizi ağzımıza getirmişti.
"Bunun ne olduğunu biliyor musun Tyron?" diye sordu başını eğip yandan cam küreye bakarak. Sanki ilk kez keşfettiği bir oyuncakmış gibi hayranlıkla izliyordu bombanın içinde dans eden ışıkları. Cevap alamadığında kendi kendine devam etti. "Elbette biliyorsun. Sen bir generalsin sonuçta. Ark'ın sahip olduğu en güçlü silahı sana öğretmemeleri komik olurdu. Ama diğerlerinin de neyle karşı karşıya olduklarını tahmin ettiklerine eminim. Ha Dr. L.?" Anneme döndü Lee. Sonra bana kaydı bakışları. "Kat?"
Korkumu yutkundum. Etrafımdaki herkesin sakin kalmak için insanüstü bir çaba harcadığının farkındaydım. Odadaki yoğunlaşmış hava tenimi yakacak kadar elektrik yüklüydü.
"Dersine çalışmamış olan varsa eksik bilgisini ben tamamlayayım," diye devam etti Lee. "Bu, sadece Ark'ın başkanının kullanım yetkisi bulunan nükleer bir bomba. Daha doğrusu, hem bir bomba hem de bir fünye... Bu minik, tatlı topçuk sadece başkanın kanıyla aktive oluyor ve aldığı en ufak darbede patlamakla kalmayıp anakara üzerine yerleştirilmiş tüm diğer nükleer bombaları da tetikliyor. İnanılmaz değil mi? İnsan kendi dünyasını yok edecek böylesine hastalıklı bir önlemi neden alır, onu babama sormak lazım ya..." Sahte bir hüzünle dudak büktü. "İstese de artık anlatamaz maalesef."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
N.O.A.H. - II
Science Fiction***Watty 2021 Bilim Kurgu kazananı ve En Etkileyici Dünya ödüllü N.O.A.H.'nın devam kitabıdır.*** --- Vahşi bir kedinin pençelerine, keskin kulaklarına, her şeyi gören gözlerine sahibim. Ve bunların hiçbiri yaklaşan kıyameti öngörmemi sağlamadı. Hay...