Güzel geceler ahali!
Uzuun bir gecikmenin ardından işte geldim buradayım. Yazdığım en zorlayıcı karakterle ve bölümle karşınıza gelmiş bulunuyorum. Lee sırf etrafındakileri değil beni de bitirdi, o kadar söyliyeyim.
Şimdi araya epey zaman girdiği için unutanlar olabilir, kısa bir özet geçeyim. Önceki bölüm Tyron kıvrak zekasıyla Dr. Noah'nın üzerlerine yolladığı robotları geri püskürtmüş, Noah da karşılığında insan askerler yollamıştı. Tyron bunun altında bir bit yeniği olduğuna emindi. Zaten sonunda ortaya çıktı ki Lee kaçırılmış ve Dr. Noah Tyron'ı teslim olmaya çağırıyor. Tyron kedi kızın tüm itirazlarına rağmen kardeşi için gitmeyi seçmişti.
Ve işte sonra olanlar...
Keyifli okumalar :)
E.Ç
***
Don't turn your back on me
I won't be ignored***
BÖLÜM 24:
Lee
Bak...
Babamın dediği buydu. Bak Lee. Bak. Bak. Bak. Hayatım boyunca hep aynı şeyi dememiş miydi zaten? Bana bak Lee. Abine bak Lee. Onu örnek al Lee. Bizim gibi ol Lee. Dene Lee. Daha çok dene. Ağlamayı kes. Sızlanmayı bırak. Bir kez olsun, bir işi doğru yap.
Ne garipti hayat. Ne kadar da acayip bir espri anlayışı vardı tanrının. Yine, yeniden, bir kez daha bak diyordu babam bana. Bak Lee. Abine bak. Ne yazık ki bu defa örnek alınacak hiçbir şey kalmamıştı o abiden geriye. Babamın Köprü'de kendine tahsis ettiği odanın bir duvarını kaplayan dev ekrandan Tyron'ı izliyorduk dakikalardır. Başkan Noah'nın hemen yanında, oturmamı buyurduğu koltuktaydım. Elindeki kadehi ağır ağır çevirerek kendi kurguladığı filmin keyfini çıkarıyordu babam. Odadaki droidlere ve arkamızda bir yerde dikilen Dr. Z.'ye rağmen iki kişilik, özel bir gösterimdi bu.
Tyron Noah... Önce Ark'ın, sonra teneke şehrin ve şimdi tüm dünyanın kurtarıcı prensi... Altın kanatlarıyla gökyüzünden süzülerek gelmişti babamın ona verdiği konuma. Yalnız, silahsız, savunmasızdı. Yine de dimdikti başı. Dimdikti omuzları. Koyu bakışlarındaki kendine özgüven tutup onu sarsmak isteyeceğim kadar kuvvetliydi. Aptal! diye haykırmak geçiyordu içimden. Hiçbir şeyin farkında değilsin. Tek başına her şeyi halledebileceğini düşünecek kadar küstahtı yine. Günün kurtarıcısının bir kez daha kendi olacağını sanıyordu. Olmayacaktı. Bu defa değil.
Babamın mavilerine kaydı bakışlarım istemsizce. Tyron'ın yüzündeki kendinden emin ifadenin zehirli bir yansıması vardı Dr. Noah'nın gözlerinde. Benzeri görülmemiş bir kendini beğenmişlik... Ben başardım, diyordu. Hepinizi ben yendim. Ben kazandım. Hep ben kazanırım zaten. Haklıydı. Yine, yeniden, en sinsi planları o yapmış, düşmanının inine sızıp onu kalbinden bıçaklamıştı. Ama bu kez o düşman kendi yarattığı, elleriyle büyüttüğü, yerine hazırladığı biricik oğluydu. Belki de ilk kez haz değil öfke veriyordu kazandığı zafer Dr. Noah'ya. Aşağı sarkmış dudaklarından gözlerine çökmüş kaşlarına her şey bu durumdan ne kadar nefret ettiğini gösteriyordu.
Yeniden ekrana döndüm. Tyron'ın ellerini kelepçeliyordu etrafını sarmış insan askerler. Onların birer metre dışında droidlerden bir halka, tepelerinde uçan dronlar ve daha yüksek irtifada hazır bekleyen jetler vardı. Babam da benim kadar iyi biliyordu Tyron'ın benim hayatımı asla riske atmayacağını. O yüzden burada değil miydim zaten? Tüm bu hazırlığın sebebi de abimi kontrol altında tutmak değildi. Vızır vızır dönüp her anı kaydeden kameralar babamın mesajını tüm dünyaya canlı ulaştırıyordu. Altın prens düşmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
N.O.A.H. - II
Ciencia Ficción***Watty 2021 Bilim Kurgu kazananı ve En Etkileyici Dünya ödüllü N.O.A.H.'nın devam kitabıdır.*** --- Vahşi bir kedinin pençelerine, keskin kulaklarına, her şeyi gören gözlerine sahibim. Ve bunların hiçbiri yaklaşan kıyameti öngörmemi sağlamadı. Hay...