Ben dün gece yine kendimi fayansları arasına hapsettiğim o banyodaydım. İçimi boşaltabilene dek başında nöbet tuttuğum o klozete öksürüklerim ve gözyaşlarımla birlikte kanımı akıttım. Beni böylesine çaresiz ve bitkin düşüren sancının şiddetinde çırpındığım o gecelerden birisinde bu kez zihnimin içinde onun ismi yankılanıyordu. Birkaç kağıt parçasıyla geleceğimi karalayan bilgi kümeleri, özlemin hiddeti, vedaların ağırlığı ve onun ismi... Evet, o kesinlikle bir hastalıktı, bir zehir gibi kanıma karışmıştı. O, daha önce de düşündüğüm gibi bir zehir olmalıydı. Bana iyi gelmiyordu, beni yok ediyordu. Onun ismi bir lekeydi, nefret ediyordum o isimden. O isme sahip herkesten kaçmak isteyeceğim kadar zarar vermişti bana. Farkında değil miydi, zevk mi alıyordu? Dünyama girdiği günden beri bana vadettiği şeyler, hevesler, onun getirisi olan hayal kırıklıkları ve sancılardan ibaretti. Böyle gecelerin faili olmaya bayılırdı o, oldukça da umursamazdı. O mutluydu, geride bıraktığı herkes ona hayran gözlerle bakmak zorundaydı. Herkes onu konuşmalıydı, herkesin dilinde olmaya bayılırdı. Onun bir mecburiyeti yoktu, göstermelik sevgililerini cebinde koyar; avuç içlerinde yedek kılıflar taşırdı.
Ben dün gece yılmış bitkin bedenimi taşıyarak aynanın karşısına geçtim. Kızarmış gözlerim, burnumun ucu pembe ve kurumaktan yorulmuş dudaklarım... Yine de çirkin bir surat göremedim. Ondan güzel miydim? Onun beğendiklerinden? Başımı önüme eğdim, beni zehirlemişti. O, kafamın içindeki şeytanları uyandırıp beni sonsuz mahkemelerin içinde o gürültülü salonların içinde terk ederek yalnız bırakıyordu. Ama ruhu vesveseleriyle birlikte buralarda bir yerlerde dolanıyordu.
Musluğu açtım, bir avuç suyu yüzüme çarparken hâlâ aylardır biriktirdiğim gözyaşlarını akıtabilmenin isteğiyle acıyordum. Ama yeterdi bu kadar, yetmeliydi. Hayatım yolunda gitmiyordu, bunun sebebi ona bu yetkiyi vermiş olmamdı. Beni böylesine kontrol edememeliydi.
Ben, belki o gece değil ama çok gece sonra, onu bir mezara gömdüm. İçimdeki mezarlıkların üstünü kapattım, onu bambaşka kişilerin bahçesine kendi ellerimle ektim. Artık içinde yaşayıp ölmek istediği başka bir yürek vardı. Nefes almasa dahi artık ölüsünün bile içimde bir yeri yoktu.
İsmini karalıyorum, silmiyorum.
Çünkü sen bir lekesin, silinsen de gitmezsin.
Konu cesaret değil, sen buna değmezsin.
Ve bugün bana sorsalar son kez,
Sana bu kadar yıpranırken, geriye kalan tek canlı yanımı da sana sunmamayı dilerdim.
Beni öldürdün.
Ve bendeki seni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALANCI
Teen FictionBir varmış, bir yokmuş... Bir ayçiçeği tarlası varmış. Tam tepesinde tüm ihtişamıyla Ay, gökyüzüne birer çiçek gibi serpiştirilmiş pasparlak yıldızlar ve sabah olduğunda ufkundan doğup tüm ışığıyla ayçiçeği tarlasını besleyen Güneş. Tarlanın ortasın...