00.23 | bıçak ile sargı bezi

24 0 0
                                    

Hata nedir, ne demektir? Sorguladığım milyonlarca şeyin arasında hatalarım da vardı. Her şeye karşı içten içe bir sorgulama içinde olmam bir yana, hata olduğunu yüzüne vura vura yaşadığım acının hesabını sormayı hayal ettiğim onlarca insan oldu. Son zamanlarda sorguladığım şey ise şimdiye dek ayrı kefelere koyup sorguladıklarım. 

Hata nedir, ne demektir? Hata diyerek nitelendirdiğim insanlar gerçekten birer hata mıydı? Yoksa çok daha fazlası mı? Çünkü daha azı olmadığına emindim. Ama şuna da emindim Sevgili Yara, sana sessiz çığlıklarım eşliğinde "hata" diye bağırdığım vakitlerin hiçbirinde yargıladığım, kimi zaman tekrar büründüğün şu kimlik değildi. Tıpkı benim gibi sana öfke kusan onlarca kişi varken, işimi çok daha zorlaştırdığını biliyor muydun? Neydi küçücük bedenleri bu kadar küçülten? Neydi belimizi kamburlaştıran, omuzlarımızı çöktüren, başımızı öne eğen neydi? 

Hiçbir zaman seni özgürce anlatabildiğimi hissetmedim. Kim bilir, belki de bu benim doyumsuzluğumdur? Bir insan yüreğine sığdıramadığını, içini doldurup taşanını ne zaman doyardı anlatmaya? Ama bileklerim kelepçeliydi benim, Sevgili Yara. Üstelik küçücüktü benim bileklerim. Kelepçelerim kesti bileklerimi, ses etmedim. 

Lafı uzatmak istemiyorum Sevgili Yara, belki bekleyenin vardır diye. Sözlerimi kesip biçiyor, kalıbına uydurmaya çalışıyorum. Bana yara oldun, yara açmadın. Açılan yara sendin. Kabuk bağladın, tekrar kanadın. Sızladın, çok sızladın. Ama seni orada yaşatmaya devam ettim, koparıp atamadım. Sen de kanser gibi yayıldın, tüm uzuvlarımı sızlatırken beni acıtmana öylece izin verdim. Sen benim boyumu aştın, ben acının altında kaldım. Ama iyileşmeye çalışıyorum Sevgili Yara. 

Dün gece yine uyumadan önce aynanın karşısına geçtim. Yüzümü inceledim. Tatmin olana, suçun bende olmadığına inanana kadar seyrettim. Sonra soyundum. Önce acıma, sonra yarama ve en son yalnızlığıma soyundum. Biraz boya çıkardım. Biraz yara bandı ve biraz peçete çıkardım. Yara'yı temizledim, seni temizledim Sevgili Yara. Mikrobunu aldım, alırken ağladım. Peçetemi çıkardım, sildim gözyaşlarımı. Yara bandımı yapıştırdım, üstünü rengarenge boyadım. Yine rol yaptım, çok iyiymişim gibi tüm acılarımı rengarenge boyadım. 

Sevgili Yara, günün birinde ben artık rol yapamadım. Aktı makyajım, döküldü boyalarım ve çıktı gün yüzüne yağmurlarla beraber tüm acılarım. Önce kırıldım, sonra kırdım. Sana acımadım, ama acıyan yanlarıma tuz bastım. Sevgili Yara, işte sen o günün birinde, bana boyalarım ve kanayan yaralarımdan arınmam için peçete uzattın. 

Sanki hiç yakmamış gibi canımı, acıyan canıma belki de sadece acır gibi yaptın... Hiç yara olmamış gibi, yaramın üstüne sargı sardın. Çok güldüm içimden o an Sevgili Yara. Ama sonra çok kan ağladım. Bana bunu neden yaptın?

Ben, artık iyileşmeye çalışıyorum. Makasımı bıraktım, artık acılarımla birlikte saçlarımı makastan geçirmiyorum. İyi olmaya çalışmıyorum, kendimle değil küçük dünyamla savaşıyorum. Gülmek istemediğimde rol yapmıyorum. Beni anlıyor musun, anlıyor musun Sevgili Yara? 

Artık kalbimi kırdığında, keskin tarafıyla kesmiyorum bileklerimi. Artık yakmıyorsun da canımı. Sönmekte olan bir yanardağ gibisin. Hâlâ kocamansın ama yakmıyorsun, beni cayır cayır ateşlerine atmıyorsun. İzin vermiyorum, esir düşmüyorum. Sevgili Yara, artık kafamı karıştıramıyorsun. Sis perdesi kalktı, bu tiyatro sahnesinde son perde de açıldı. Biz? Biz olmayan biz, seninle yarım kaldık. Sen beni büyüttün, ama ben bundan pişman olmadım. 

Ve iyileşmeye çabalıyorum.

Benim sevdiğim adamın kocaman kanatları vardı. İyi olmayan kim varsa ona el uzatırdı. Ben onun için ilk kez uykularımı kaçırdığımda, gece yarılarımdan şafaklarıma kadar onu ilk kez kafaya taktığımda, o nazik ve nahif bir insandı. Ben onu bencilleşsin diye sevmedim ki anne, ben onun böyle bir adam olduğunu da bilmiyordum zaten. Ben sadece dalgalara kapıldım.

 Ben o iğrençleşsin diye ummadım. Her gün yaksın diye canımı, zırhımı çıkarıp tek silahım olan gülüşümle geçip karşısında durmadım. Ona da göz koyacağını bilemedim anne. Kıyamaz sanırdım. Önce kıydı, sonra kıyan yanına kıydı. 

Çünkü ben biliyorum onu. Kırılgandır o, küskündür. Ağlar, ağlatır da. Çok düşünür. Başını koysa masaya, düşünceleri uyutmaz onu, uykularını böler biliyorum. Önce yapar, sonra pişman olamaz anne. Çünkü bir daha yapar o, nefsine karşı koyamaz. Ama çok düşünür o, ben biliyorum onu.

 O, gözlerinin ferini kaybetti anne. Yıldızlara benzeyen elleri, ışığını başkalarının sebebinden ovuşturduğu gözlerinden almıştı. Pasparlak gözleri vardı anne, ışığı söndü onun. Hiç kimse anlamadı, ben anladım. Ona bir adım uzaklıkta olan herkese rağmen, bir parmak mesafe yoktu aramızda. Ama aynı anda Güney ve Kuzey Kutup noktaları kadar uzaktık onunla. Onun buzları vardı, ben çözdüm. Benim buzlarım vardı, o kırdı. Biz hem çok yakın, hem çok uzaktık. Yıldızlara benzeyen gözlerinden çok göktaşı kayıp gitti uzayının sonsuz boşluğuna. Önce göz pınarlarını, sonra çenesini takip etti. Anne, her şey böyle karmaşık olmak zorunda mıydı?

Sevdiğim bunca şeyden vazgeçiyorum.

Ve ben, için(m)dekini görüyorum.

Ama artık seni anlamaya çalışmıyorum. Belki de onlar haklıydı. Sana olan öfkem boşa değildi. Onlar haklılardı değil mi Sevgili Yara? Çok olmadın mı? Haddini çok kez hadsizce aşmadın mı? Sevgili Yara, bize bunu neden yaptın?

Suratımın dibinde her gün onunla yaşıyorum.

[Pagos-Deliriyorum]

YALANCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin