Kısacıkmış saçları,
Yıllardır uzatmıyormuş.
Nasıl olsa annesi artık yokmuş.
Örgüyü çok sevse de, annesi gibi öremiyormuş.
Kesermiş saçlarını, uzamasına izin vermeden,
Bazen yaşanmışlıklara da makas atar gibi hissedermiş.
Yenilendiğini, deri değiştirdiğini düşünüyormuş çoğu vakit.
Ona iyi gelirmiş.
Ona iyi gelen bir şey daha varmış,
Tutunacak dal ararken sıkıca asıldığı o şey:
Onu çarmıha gerilmiş yıldızlar gibi, asarmış gökyüzünden aşağıya.
Ona iyi gelen ne varsa zaten, hep kötüyü getirmiş yanında.
Ya da pılını pırtını toplayıp gitmiş.
Bir mezarlık varmış,
Salıncağında sallanırmış geceleri, onu izlerken.
Ay ışığını çalar gibiymiş onun gözleri, parlarmış.
O, ışığını kaybetmiş.
O da onu kaybetmiş sonra.
Ya da o, hiç onun olmamış.
Gözyaşlarını tutmaya çalışırmış,
Dayanamaz usul usul akarlarmış.
Akarsular gibi serin sularında, çok cesetler kıyıya vurarmış.
Yaralıymış, her gece ruhunda derin bir sızıyla uyuyakalır;
Sabaha dek onunla savaşırmış.
Bu yükü taşıyamayacağını düşündüğü çok gece,
Kabuğuna saklanıp yok etmeye çalışırmış:
Acıları, özlemleri, vedaları, hayal kırıklıklarını...
Alır bir torbaya koyar, sıkıca kapatıp ağzını uzaklara fırlatırmış.
Ama o şehrin kasvetli rüzgarları, onu tekrar tekrar bulmasını sağlarmış:
Acılarının, özlemlerinin, vedalarının, hayal kırıklıklarının.
Bu şehir o zamanlar, en çok bu kızın canını yakarmış.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALANCI
Novela JuvenilBir varmış, bir yokmuş... Bir ayçiçeği tarlası varmış. Tam tepesinde tüm ihtişamıyla Ay, gökyüzüne birer çiçek gibi serpiştirilmiş pasparlak yıldızlar ve sabah olduğunda ufkundan doğup tüm ışığıyla ayçiçeği tarlasını besleyen Güneş. Tarlanın ortasın...