Geceye düşen rüyamsın.
Geceyi bölen rüyalarımdasın.
Aslında canım, benden ilk uykumu çalmıştın.
Alıp geri verdiğin şeylerde parmak izlerini bırakmışsın.
Önce bir şafak vakti ağırlaşmış göz kapaklarımda canlandın,
Sonraysa uyanmak istemeyeceğim uykulara beni tutsak bıraktın.
Rüyalarıma girişine değil,
Ben aslında en çok orada bile seni üzemediğime kızdım.
Sana kırgınlığım öyle ki,
Ağzımdan her kelimede dilime kesikler atan kırgınlıklar...
Benim aslında canımı sıktığım,
Orada bile yüzüne haykıramayışım.
Beni nasıl üzdüğünü, nasıl canımı parçalayışını, oradan nasıl da hâlâ sağ çıktığını...
Yüreğimdeki depremlerde beni yarıkların içinde bırakıp kendin hâlâ nasıl sağ salim içimde yaşadığını...
Neyse canım, düşünme sen yine de bunları.
Ama soramadan,
Neden, diye soramadan orada bile affediverdim ya seni,
Unuttum ya yaptığın her şeyi,
Bu aptallığım hep boynu bükük bir kibrit çöpü gibi;
Isıtıp ısıtıp yüreğime bastığım boynu bükük bir kibrit çöpü gibi hatırlatacak kendini.
Ama ben artık vazgeçtim.
Senden vazgeçmeye çalışmaktan.
O beceriksiz ıstıraptan,
Sana kendimi anlatmaktan, canım.
Sen bir başkasının canıyken içimde sana mum yakmaktan,
Vazgeçtim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALANCI
Genç KurguBir varmış, bir yokmuş... Bir ayçiçeği tarlası varmış. Tam tepesinde tüm ihtişamıyla Ay, gökyüzüne birer çiçek gibi serpiştirilmiş pasparlak yıldızlar ve sabah olduğunda ufkundan doğup tüm ışığıyla ayçiçeği tarlasını besleyen Güneş. Tarlanın ortasın...