Sevgili, saygılı ve yüce insanlık. İmrendiğimiz ve her gece olduğuna dönüşebilmek için yalvardığımız insanlık. Gelmemiz gereken noktadaki insanlık, ey insanlık!
Alalım elimize kalemlerimizi, bırakalım silahlarımızı. Hiçbir kurşun size mutluluğu veremez. Çıkaralım üzerimizden kırılmamak için ördüğümüz, streç filmden yapılma yeleklerimizi. Asıl onlar bizi kandırırlar, onlar sizden daha kırılgandırlar. Alalım fırçalarımızı, batıralım boya kovalarına. Duvarlar boyayalım, şarkı sözleri yazalım terk edilmiş evlerin rutubet tutmuş odalarına. Biz en çok yalnız olanın yarasına sızlarız. Elimizdeki kalemlerle şiirler yazalım en sevdiklerimize. Üzülmeyelim artık, üzmeyelim. Ey, insanlık! Siz de benim gibi yorulmadınız mı? Bir gece yarısı yorgunluktan çökmüş omuzlarınızda siz de hissetmediniz mi tüm dünyanın ağır yükünü? Gözyaşlarınız yarayla dolmuş yanaklarınızı yakmadı mı? Usanmadınız mı kırıp kırılmaktan. Ey, insanlık! Birbirimizi iterek nereye gidiyoruz? Masum canları ateşe atmak ne zamandan beri göz doyurmak için ihtiyaç oldu? Sözlerimizin kılıcını ne zaman böylesine biledik? Ne zaman keyfimiz için canını alır olduk iyiliğin? İyilik ne zaman kötü kalplerin dilinde şarkı oldu? Ey, insanlık! Bir zamanlar hepimiz hayat bulduk bir rahimde, bir zamanlar hepimiz çırılçıplak bu dünyaya doğduk. İlk adımlarımızı atarken hepimiz bir zamanlar annelerimizin elini tuttuk. Ne zaman küçük ve narin yürekler isli bir bacanın içinde tutsak tutulmuşcasına kararmaya yüz tuttu böyle? Biz o yıllarımızı hangi gecenin yarısı unuttuk?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALANCI
Teen FictionBir varmış, bir yokmuş... Bir ayçiçeği tarlası varmış. Tam tepesinde tüm ihtişamıyla Ay, gökyüzüne birer çiçek gibi serpiştirilmiş pasparlak yıldızlar ve sabah olduğunda ufkundan doğup tüm ışığıyla ayçiçeği tarlasını besleyen Güneş. Tarlanın ortasın...