2. BÖLÜM: Üç Gün, Üç Saat, Üç Dakika

688 62 54
                                    

Hayat bile yalan söylerken, hangi fani suçsuzdur?

Gergin bir sessizlik bütün odayı esir almıştı, babam fal taşı gibi açtığı gözlerini üzerimden çekmezken ilgi odağım tamamıyla tehditkar bakışlarımın altında olan Pars Kara'nın üzerindeydi.

"K... kızım... inat, inat etmenin sırası değil. Bu normal bir borç değil, Sena..."

Gözlerimi sinirle yumdum ve derin bir nefes aldım. "Hastanen için gerekli tehlikenin sadece kardeşin olmasını istiyorum baba," dedim, yumruklarımı sıktığımın ve neredeyse tırnaklarımın etime saplanmış olduğunu anladığımda ellerimi dizlerimin üstüne koydum.

"Sena..."

"Bana belirli bir süre verin." dedim Pars Bey'e dönerek, kaşları hafifçe havalandı ve masaya yaklaştı. "Baban borcunu ödemesi için gerekli olan 3 ayını harcadı, bu yüzden buradayız." dediğinde onaylar anlamda kafamı salladım.

"Farkındayım, lakin bu babama verdiğiniz süreydi ki ben de bir hissedar olarak bu fırsatı hak ediyorum." dedim. Pars Bey düşünceli bir şekilde koltuğa yaslandı.

"Üç gün," dedim gözlerine birazdan patlayacak öfkemle bakarak. "Bana üç gün verin ve ben de bir yolunu bulayım." dediğimde babam titreyerek bana yaklaştı. "Sena, kızım... 3 milyon doları nasıl 3 günde bulacaksın? Saçmalama da imzala hadi."

Sinirle gözlerimi ona çevirdim, "imzalayacağım, imzalayacağım ama hisseleri Pars Bey'e devrettiğin dosyaları değil, bana devrettiğin dosyaları." dediğimde babam şaşkınlıkla yutkundu. "Şu belayı atlattığımda tabii." dedim ve tekrar Pars Bey'e döndüm.

Düşünceli ve oldukça sert bir görüntüsü vardı, belli ki düşüncelerini tartıyor ve tepkimi ölçmeye çalışıyordu.
Kaşlarımı çatmış ve yüzümde hiçbir ifade olmamasına özen göstermiştim.

"Size üç gün, üç saat, üç dakika veriyorum." dediğinde anlamsızca yüzüne baktım, bu gösterişin sebebini anlayamamıştım ama şu anda umurumda olan kısımda bulunmuyordu.
"Eğer o zamana kadar borcunuzu ödemezseniz, anlaştığımız şeyi yapmak zorunda kalacaksınız."

Onaylar anlamda başımı salladım.

Daha fazla odada kalmak istemiyordum, ayağa kalktım ve tam karşısında durdum. "Teşekkür ederim, size kolay gelsin." dedim ve ikisine de aldırış etmeden odadan çıktım.

Merdivenlerden aşağı inerken telefonumu çıkarttım ve Rüya'yı aradım. "Rüya, Pınar'ı da al, saat iki gibi Seğmenler Park'ta buluşalım." dediğimde Rüya heyecanlı sesiyle istemsizce bağırdı, "Yok artık! Sen Ankara'ya mı geldin?!"

"Evet, buluşunca anlatırım. Zaten anlatmam gereken bir sürü şey var. Kapatıyorum, eve gideceğim." dediğimde Rüya telefonu o heyecanla kapatmış olacak ki 'dıt' sesi kulaklarıma hücum ettiği anda telefonumu tekrar çantama koydum.

Dışarı çıktığımda hızla Samet abiye doğru ilerledim," Sena Hanım," dedi ve arabanın kapısını nazikçe açtı. "Teşekkür ederim Samet abi." dedim arabaya bindim, kısa süre sonra Samet abi de arabaya bindiğinde ben yiye ayağımdaki topukluları çıkartmakla meşguldüm.

"Eve mi Sena Hanım?" diye sorduğunda onaylar anlamda kafamı salladım ve ayaklarımı ayakkabılardan kurtardım.

Araba çalıştığında ise telefonumu çıkartıp müzik dinlemeye karar vermiştim bile, çalma listeme girip rastgele bir müziğe tıkladım ve 'tümünü karışık' haline getirdim.

Başımı arkaya yasladım ve gözlerimi kapattım, eve gelene kadar pozisyonumu bozmamaya kararlıydım ve ben 3 gün içinde 3 milyon doları nasıl bulacaktım?

Beyaz Gül: MasumiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin