Bir güneş ışığı düştü kalbime. Yaktı, kavurdu ve küllerini bıraktı geride...
Beynime bir anda hücum eden sızlama ve kasılma ile yüzümü buruşturarak gözlerimi araladım. Boynum yataktan sarkan başım yüzünden tutulmuş olmalıydı, beynim adeta ters dönmüş gibi hissediyordum.
Zorlanarak sol kolumu boynumun altına yerleştirdim ve sağ elimle yorganı kavrayıp tüm gücümle zorlukla yatakta doğruldum. Bir anda beynimin dünyayı tekrar düz görmesini sağlamak her ne kadar gözlerimin kısa bir anlığına kararmasına neden olsa da bu sayede beynimdeki kan akışının normale dönmesi az da olsa rahatlamamı sağlamıştı.Beynimde her şey yerli yerine oturduğunda sıkıca yorgana tutunduğum sağ elimi rahat bıraktım ve havaya kaldırdım. Düzgünce bandajla sarılmıştı ve içinde terlememe neden olan pamuklara bakılırsa düzgün bir şekilde pansuman da uygulanmıştı.
Gözlerimi bandajdan ayırdım ve bulunduğum odayı incelemeye başladım:Kafamın üzerinde en az yatak kadar büyük kristal damla avize vardı, bu donmuş söğüt ağacının oluşturduğu görüntüyü hatırlatıyordu. Tam arkamda dekoratif ahşap, koyu kahverengi bir duvar ve duvar genişliğinde yataktan bağımsız bej rengi victoria baza yer alıyordu.
Yatak iki kişilik yataklardan biraz daha büyüktü. Beyaz bir çarşaf; bej, koyu kahverengi ve beyaz renklerinde birden çok yastık vardı ve hepsi benim tarafımdan koyu gri yorgan ile birlikte dağınık bir şekilde yatakta ve belki de yerde konumlanmışlardı.
Yatağın iki yanında da oval, metalik komodin ve komodinle birleşik yuvarlak, beyaz lambalar vardı. Yatağın tam ucunda bej renginde bench puf ve pufa uyum sağlamış dekoratif ahşap duvarın eninde, büyük gri dikdörtgen bir halı vardı.Nerede olduğunu bilmiyorsun ve sakince odayı inceliyorsun...
Nerede olduğumu bilmediğimi de nereden çıkardın?
Sinsice gülümsedim. Tabii ki nerede olduğumu biliyordum, bunun için dahi olmaya gerek yoktu.
Derin bir nefes aldım ve sağa doğru emekleyip bacaklarımı yataktan aşağı sarkıttım.Halı göründüğünden daha yumuşaktı...
Ciddi misin?
Tam karşımda duran oval köşeli üçüz dikdörtgen aynaya göz gezdirdim. Bunlar kesinlikle benim kıyafetlerim değildi; benim hiç saten, pembe(!) geceliğim yoktu.
Başımı onaylamadığımı açıkça belirtir şekilde iki yana salladığımda gözlerim iğrentiyle buruşmuş yüzümü buldu: Buradan bakılınca çok komik görünüyordum.Yataktan kalktıktan sonra dekoratif duvarı geçip cam kapıya, banyoya ilerledim. Muhtemelen kilitlediğinde buğulanan camlardandı. Banyonun tam ortasında kahverengi beyaz renklerinden oluşan mermer bir duvar ve onun hemen önünde de modern, beyaz, dikdörtgen küvet yer alıyordu. Mermer duvarın sol tarafında, koyu kahverengi duvara monte edilmiş gri mermer lavabo ve tuvalet, banyoya genel anlamda ayak uydurmuştu.
Elimi yüzümü yıkadıktan sonra dün gece giydiğim kıyafetlerin ya da zincirli cüzdan çantamın olup olmadığına baktım ama ne yatağın yanında, büyük pencerenin önündeki petrol yeşili tekli koltukların üzerinde ne de gri televizyon ünitesinin üzerindeydiler.
Derin bir nefes aldım ve üçüz aynalara doğru ilerledim. Evi bu kıyafetlerle dolaşmak istemiyordum ve telefonumun nerede olduğunu bilmeye ihtiyacım vardı. Her ne kadar telefonum kırılmış ve güçlü şifresi olsa da, tamir edilebilir ve şifresi kırılabilirdi. Dikkatsizliğimden dolayı silmediğim mesajlar görülürse Pars Kara beni mekanını dağıttığım için değil, gördüğü mesajlar için ortadan kaldırırdı.
Tam aynaların yanından ayrılacağım sırada aynaların sabitlendiği victorian beyaz duvar ile kahverengi, beyaz, mermer duvarın birleşim yerine odaklandım. Yavaşça bandajlı elimi soğuk mermere değdirip sağa doğru ittirdim. Mermer duvarın oynaması ve beyaz, victorian duvarın arkasındaki boşluğa doğru kayması ile yüzüme mutlulukla oluşan bir gülümseme yerleşti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Gül: Masumiyet
Mystery / ThrillerGece üç civarıydı, uyanıktım. Gözlerim kan doluydu, pınarlarımdan akan yaşlar her ne kadar durulmuş olsa da kalbimin derinliklerine yerleşen yangın hâlâ varlığını sürdürüyordu. Düşündüm, bir müddet sessizliğe adadım kendimi ama bitmiyordu, geçmiyord...