Gülün ömrü az olur derler, ben hala yaşıyorum...
Pars Kara
Sena Şahin...
İlk karşılaşmamızdan bu yana araştırdığım kişi. Pek açık olmayan geçmişi ve üstü kapalı bulduğum bilgiler onu olabildiğinden de gizemli ve çekici kılıyordu.
Davranışları baştan aşağı dikkatimi çekiyor ve adlandıramadığım tutku onun isminde alevleniyordu. Bu tutku elbette ki sevgi değildi, daha çok merak ve tehlikeden kaynaklanıyordu.
Kim olduğumu az çok anlamışken benden uzaklaşmasını ve tüm bağlarını koparmaya çalışmasını beklemiştim. İsteseydi eğer, zekasıyla her şekilde yapardı ve kolaylıkla benden kurtulabilirdi. Lakin yapmamıştı, şimdi ise benim karanlığıma adım atıyordu.
Kendi isteğiyle...
Böyle bir insan kolay kolay karanlığın içine girmez, kendi karanlığını yaratırdı lakin farkında olmadan kaçıyordu. Kendinden, kendi karanlığından kaçıyordu.
Şimdi benden istediği yardım, kendi ruhunun derinliklerindeki karanlığı daha alevlendiriyor ve bu alevler karanlığını çevreliyordu.
Asıl çekici kısmı ise bu karanlığını, kararlı bir şekilde kontrol edebilmesi ve yangının dış dünyaya vurmamasını sağlaması.
Bir bakıma bağımlı olduğu bilinmezlikte özlem duygusu yer alıyordu, o özlemden ölesiye nefret ediyor ve bu duygudan ölesiye korkuyordu. Sürekli incinmek ve kavuşamamak düşüncesi veya bunu yaşamış olmak... Düşüncesi bile karanlığımın içine adım atmasına yetmişti.
Bir yönden de içindeki umudun ölmemesi için savaşıyordu. Kırılmıştı, yıpranmıştı ve şimdi bir şekilde ayakta kalmaya çalışıyordu ve hatta bunu benden bile iyi yapıyordu. Pişmanlıkları bile onu yıkamazken bütün duyguları tek bir önceliğe çevrilmişti...
İntikam.
Gözlerimi, gözlerinden ayırmayarak uzun bir süre sessiz kaldım. Hala onun tam olarak adlandıramadığım gizli yönünü öğrenme isteği, merakın cezbediyor Sena Şahin'e olan ilgimi kat ve kat artırıyordu.
Elimi çenemden çektim ve sırtımı dikleştirdim. "Verdiğiniz süreyi uygun bir şekilde değerlendireceğim." dediğimde Sena yapmacık bir gülümseme kondurdu yüzüne.
Şu an kendinin bile anlam veremediği bir heyecanı vardı. Sanki yuvasından atlayarak uçmayı öğrenmeye çalışan kuş gibi heyecanla kanatlarını çırpıyor, uçamamaktan da ölesiye korkuyordu."İyi düşünün, eğer kabul etmezseniz bundan daha fazlasını yapabilirim. Ne de olsa, bunlar kısıtlı sürede bulduğum bilgilerdi ve şimdi önümüzde üç gün, üç saat, üç dakikamız var." diyerek karşılık verdiğinde gülümsemem daha da büyüdü.
Altta kalmayı sevmiyordu ve baskın karakterini her zaman ön planda tutmayı başarıyordu."İzninizle."
Ayağa kalktığında onu yönlendirmek için ben de ayağa kalkacaktım, lakin o beni şaşırtarak yanıma geldi ve benim varlığıma aldırmadan masanın üzerine eğildi. Kalemimi aldı ve not kağıdının arkasına bir şeyler yazmaya başladı.
Bense bu süre içinde burnuma dolan gül kokusu ile kısa süreliğine afalladım ve bakışlarımı istemsizce saçlarının araladığı boynuna çevirdim.Saçları koyu kestane rengindeydi. Esmer ve kumral arasındaki ten rengi, saçlarına ve koyu kahverengi gözlerine uyum sağlamıştı. Dudakları, sürdüğü gül kurusu ruj sayesinde olduğundan daha dolgun görünüyordu. Elmacık kemikleri ise tatlı görüntüsüne sert bir mizaç katıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Gül: Masumiyet
Misteri / ThrillerGece üç civarıydı, uyanıktım. Gözlerim kan doluydu, pınarlarımdan akan yaşlar her ne kadar durulmuş olsa da kalbimin derinliklerine yerleşen yangın hâlâ varlığını sürdürüyordu. Düşündüm, bir müddet sessizliğe adadım kendimi ama bitmiyordu, geçmiyord...