Önceki bölümü okumayı unutmayın lütfen :)
Atakan
MelihEve gelince yaptığım ilk iş üstümü değiştirip bahçeye, babamın yanına çıkmak olmuştu.
Bütün günün sinirini stresini atmak için önce çitleri onarmaya yardım etmiş, sonra da özene bezene çimleri biçmiştim. Taze çimen kokusu hâlâ burnumdayken, hızımı alamayıp bir de alet dolabını boşaltmış, paslı olanları kolalı leğende beklettikten sonra -çünkü pası en iyi kola çıkarıyordu- hepsini yorgunluktan canım çıkana kadar ıslak bezle silip temizleyerek yerlerine yerleştirmiştim. Günün sonunda anca böyle rahatlayabilmiştim.
Anca böyle küçük görülmenin, aşağılanmanın ve kendimi savunamamanın hıncını çıkarabilmiştim. Her zaman olduğu gibi kendimi işe vererek...
"Oğlum, yemek? Melih! Gelmeyecek misin yavrum sofraya?"
Akşam elim yüzüm motor yağı içinde kapıdan içeri girdiğimde, annem yine dumanı üstünde tencerelerin başında bizim sofraya oturmamızı bekliyordu. Fakat bende yemek yiyecek hal kalmamıştı. Sırtımda taş taşımış kadar yorgundum. Hemen duş alıp yatacaktım.
"Yemeyeceğim ben. Size afiyet olsun."
Daha fazla konuşmadan merdivenlere yöneldim. Ama annem hâlâ arkamdan bana sesleniyordu sitemle:
"A-aaa! Şuna bak Kalender. Sabahtan beri dışarlarda değil mi bu çocuk aç acına? Yemek yemeyecek mi şimdi? Ay Meliih! Gel oğlum sofraya iki lokma bir şey ye, hadi yavrum!"
"Yahu otur bi' Hatun ya! Oğlanın keyfi yok işte. İstese gelir. Ne zorluyorsun?"
"Niye akşama kadar çalıştırıyorsun oğlumu Kalender! Yazık değil mi? Canı yok mu benim çocuğumun?"
"Yahu kendi istedi. 'Ver ben yapayım baba.' dedi. Bir bakmışım, en son alet dolabını temizliyor. Ellemedim ben de bıraktım kendi hâline."
Babam çıkardığım işten gayet memnun, keyifli keyifli sırıtırken, annem hâlâ bana yediremediği bamyanın derdindeydi. Ama bir süre sonra beni unutup yemeğe başladıklarında sorun kalmayacaktı. Biliyordum.
Yüzümdeki yorgun gülüşle onları kendi hallerine bırakıp sessiz evimin yine aynı sessizlikteki banyosuna girdim. İki dakika sonra bitkin bedenimi sıcak suyun altına attığımda, bütün günün çilesi ayaklarımın altından akıp gitmişti.
Ne başını telefonundan kaldırmayan Şebnem, ne onun manyak abisi Atakan, ne de şu 'görücü usulü' saçmalığı...
Hepsi akıp gitmişti sanki.
On - on beş dakika sonra yenilenmiş bir Melih olarak, gayet sakinlemiş bir şekilde belime sardığım beyaz vücut havlusuyla odama yollandığımda, saat 21.55'ti. Uyumam için epey erkendi aslında ama benim deli gibi uykum vardı. Bir de az önce motor yağını daha iyi çıkarabilmek için kaynar suyla duş aldığım için şimdi ekstra uykuluydum.
Kapımı kapatıp hızlıca iç çamaşırımı ve lacivert, polar eşofman takımımı giyip yorganın altına girdim. Başımı yastığa koyar koymaz uyumaya hazırdım ama... Komodinin üzerindeki telefonum gelen bildirimle titrediğinde, eve geldiğimden beri yüzüne bakmadığım telefona uzandım.
+534 256**** kişisinden 3 cevapsız çağrı.
+534 256**** : Şebnem'i niye takip etmedin lan instadan?
+534 256**** : Akşamdan beri vır vır vır başımın etini yedi
+534 256**** : İstek at lan çabuk görücem (20:18)
+534 256**** : Attın mı? (21:57)
Gözlerim yarı açık yarı kapalı, klavyeyi görebildiğim kadarıyla numarayı rehberime "Atakanpiçi"olarak kaydettim. Sonra da bu durumda sorulabilecek 'en mantıklı' soruyu sordum.
Kullanıcıwa dı ne ?
(21:58 // görüldü ✔✔)Atakanpiçi yazıyor...
sebnempolatt
Ekle çabuk
Tembel parmaklarımı ekran üzerinde kaydırarak Insta arama çubuğunda -hiç işim yokmuş gibi- gözümden uyku aka aka beyfendinin kardeşi hanımefendiyi bulup takip ettim.
Profil fotosunda sarı saçlarını omzuna dökmüş, turuncu elbisesiyle gün batımına karşı "Dünyanın parasını verdim, çabuk burnuma bakın." pozu veren Şebnem'i, çarpılsam yine de tanırdım herhalde. Çok geçmeden -en fazla beş saniye sonra- buram buram influencer kokan sayfa anında bana geri takip yaptığında, ateşe değmiş gibi irkilerek çıktım hemen Insta'dan.
Takipleştik
Oldu mu?
Oldu
İyi ben yatıyorum
Dur lan
Yatma hemen
Ne?
Adres vermeyecek misin?
Sizin dükkanı nasıl bulacam ben?
Koklayarak mı?
Sen akıllı bir köpeğe benziyorsun
bence hiç zorlanm|
Akşam akşam başıma bela almamak adına, son yazdığımı silip sadece bizim dükkanın konumunu yapıştırdım mesaj kutusuna. Sonra da yolladım gitti.
*Konum* (görüldü ✔✔)
Gece gece fazla bile uğraşmıştım bu hanzoyla. Daha fazla kafamı onunla meşgul etmek istemiyordum. Zaten yeni sakinlemiştim, durduk yere başıma ağrı sokmaya hiç gerek yoktu. Telefonu tekrar komodine koyup yumuşak, soğuk yastığıma iyice yumuldum.
İki saniye sonra telefon tekrar titrediğinde bu sefer mavi ışıklar saçan ekrandaki yazıyı zar zor seçebilmiştim.
Eyvallah damat bey (görüldü ✔✔)
"Siktir lan! Damat beymiş..."
Telefonu yüzüstü çevirip gözlerimi yumdum. İki dakika sonra elimde çiçekle hiç tanımadığım ama kapısında Atakanpiçi yazan altın varaklı bir kapının önünde bekliyordum.
Allah'ım hayır!
Bu hanzonun evine damat gitmek istemiyorum.
Hayır...
● ● ●
Okuduğunuz için teşekkür ederim 💚
Beğeni ve yorumlarınızla destek olursanız çok mutlu olurum.
Bu bölüm geçiş bölümü olduğu için biraz kısaydı. Yeni bölümde Atakan sanayiye, Melih'in babasının dükkanına gidecek ve Kalender babamızla tanışacak. Ayy bunu yazarken bile heyecanlandım bakın şimdi. Merakla bekleyin lütfen. >.<
Olaylar çok hızlı ilerlesin istemiyorum. Karakterler biraz birbirlerini tanısınlar diye onuncu bölüme kadar ağırdan alacağım her şeyi. Emek olmadan yemek olmaz derler. Birbirlerini iyi tanımadan, delicesine aşık olamazlar değil mi? :')
Yeni bölümde görüşmek üzere... 👋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Görücü Usulü | bxb
General FictionGörücü usulüne zorlanan Melih, kader birliği yaptığı gelin adayı Şebnem'in abisine abayı yakacağını asla tahmin edemezdi. Atakan x Melih