İyi okumalar...
"Jimin!" Gözlerini sıkı sıkı yumarak olduğu yerde durdu Jimin. Kapıya sadece bir adımı kalmıştı oysa, çıkıp işe gidecek ve akşam mesaiye kalıp olabildiğince geç dönecekti. Neşeli adımlarla arkasından yaklaştı sesin sahibi. "Nereye gidiyorsun?"
"İşe gidiyorum. Çok işim var, geç dönerim, hadi görüşürüz." Kolu kavrandığında yüzünü ona dönmek zorunda kalmıştı.
"Ben de seninle geleyim mi?" Kaşlarını çattı buna.
"Ya sen çocuğum musun? Neden benimle işe gelesin? Gez toz işte koskoca şehir. Git alışveriş falan yap." Omuz silkti diğeri.
"Canım alışveriş yapmak istemiyor. Ya geleyim işte, birkaç insan tanırım. Güzel olur. Öğle yemeğini de ben ısmarlarım hem. Ne dersin?" Jimin başını koridora uzattı. "Boşuna bakma, ev arkadaşın sabahın köründe basıp gitmiş. Ben sana kaldım."
"İşi vardı, ondan gitti. Ama bu kin tutmama engel değil tabi. Akşam gelince koltukta uyuyacak." Doyeon ayakkabılarını giyip onun koluna girdi. Ceketini eline alırken Jimin'i dairenin dışına çekiştirmişti.
"Beş senede evli çifte döndünüz iyice. Ama ben sana söylüyorum, şu adamı ayart diyorum. Hiç sözümü dinlemiyorsun." Jimin göz devirdi. Ona kapıyı açarken el ele tutuştuklarını fark etmemişti kız.
"Bunu sözünü dinlemek olarak nitelendirmek istemem ama biz Taehyung'la çıkıyoruz Doyeon. Çok çok yeni bir şey, sakın delireyim dem..." Kız bağırdığında uyarmak için çok geç kalmıştı.
"Çıkıyorsunuz! Of, sonunda gerçek oldular delireceğim! Go girl! Sen dize getirirsin o poker suratlıyı, inanıyorum sana kankam!" Kulaklarını kapattı diğeri.
"Sabahın köründe bağırma be kızım! Ne enerjin var, bu ne sabah sabah ya?" Doyeon ona dil çıkarmış, binadan çıktıklarında bakışlarını gökyüzüne çevirmişti.
"Bugünüm mükemmel başladı, bir dileğim gerçek oldu darısı diğerlerinin başına." Jimin onu umursamadan arabaya yönelince peşinden koşturması gerekmişti. "Beklesene düdük!" Eh, sevgilisiyle kan bağı olan bu kızı sevse de bazen yol kenarında bırakıp gitme dürtüsü gelmiyor değildi.
***
"Şimdi deştim seni Park Jimin!" Küçük odanın içine elindeki mektup açacağıyla bir çırpıda daldığında beklediği şey Jimin'in onu azarlaması ya da gözlerini devirmesiydi. Kesinlikle ama kesinlikle boynunun sıkıştırılmasını beklememişti. "Ne oluyor be?"
"Sen nasıl girdin bu şirkete? Bırak o elindekini!" Mektup açacağı refleksle ayaklarının dibine düştüğünde bir yandan da kendini tutana vurmaya çalışıyordu.
"Bırak kızı! Bıraksana, Taehyung'un kuzeni o!" Birden gevşeyen kolla neredeyse yığılacaktı Doyeon. Arkasındaki onu tutup denge kurmasına yardımcı oldu.
"Aa, ben bilmiyordum. Çok çok özür dilerim." Sinirle ona döndü. Çemkirmeye gerçekten hazır bir yüz ifadesi vardı ama mahcup bir suratla kendisine bakan çocuğu görünce yutkundu.
"Anasını satayım, biri beni boğsun diyordum ama bu kadar taş olacağını ben bile hayal etmemiştim." Karşısındakinin gözleri şaşkınlıkla irileşti. Doyeon elini ona uzattı. "Selam, ben Taehyung'un kuzeniyim. Yani şu düdüğün sevgilisinin." Jimin bıkkın bir ses tonuyla konuştu.
"Taehyung'u tanıyor. Sizi de tanıştırayım, artık mecburum zaten. Jungkook bu Doyeon, Doyeon bu Jungkook. İş arkadaşım." Kız bakışlarını saklamadan Jungkook'u süzdüğünde ellerinden birini kulağına götürdü çocuk.
"Memnun oldum." derken kızın elini sıkmıştı. "Kusura bakma tekrardan. Ben seni öyle mektup açacağıyla görünce..." Doyeon onun lafını böldü.
"Biri Jimin'i öldürecek mi sandın? Of bunu kim ne yapsın ya? Sıkıcının teki, düşmanı bile olmaz bunun." Jimin masadaki kalemlerden birini Doyeon'a attı ancak Jungkook havada yakalamıştı atılanı. Etkilendiğini gizlemedi kız. "Hızlıymışsın, sevdim."
"Ah, teşekkürler. Ben ofise döneyim artık. Çok işim var. Sonra görüşürüz o zaman." O el sallayıp çıkarken öğle yemeğine dek karşılaşmamış olmalarına sövüyordu Doyeon. Kuzeni ve Jimin'le yemeğe gitmek yerine yakışıklı çocukla takılabilirdi, belki onu da yemeğe çağırırlardı. Taehyung'la tanışıyorsa çağırabilmeliydi.
"Jimin?" Başını laptopundan kaldırmadan mırıldandı kısa boylu. "Şu yakışıklıyı yemeğe mi çağırsak akşam?" Gözleri anında Doyeon'u bulmuştu bu soruyla.
"Neyin peşindesin sen?" Onun şüpheli bakışlarını umursamadan karşısındaki sandalyeye oturdu kız.
"Çok yakışıklı. Of mükemmel bir gün." Jimin homurdandı.
"Belli oluyor, çocuğun suratına suratına boğulma fantezini açık ettin süper zeka." Doyeon masanın üzerindeki kalemlerden birini ona attı.
"Sus be, sizin gibi senelerce içimde tutup da buruşayım mı? Gördüğüm anda söyledim işte. Keşke müdahale etmeseydin düdük." Kumral ona bir bakış attı.
"Etmeseydim ve seni öldürse miydi?" Oflamıştı kız bu cümleye.
"Aptal mısın, bu çocuk kimi öldürebilir? Suratındaki masumiyeti görmedin mi? Lan nasıl aynı anda fuck me daddy ve call me baby olabilir bir insan ya? Jimin kankam, bana Jungkook'u ayarlasana." Jimin sırıttı.
"Bunu çok sevgili kuzenine söylemeye ne dersin? Kendisi bayılır Jungkook'a. Çok iyi anlaşıyorlar." Gözleri kısılırken yumuşak bir ses tonuyla konuştu uzun saçlı.
"Bunun altından bir şeytanlığın çıkacakmış gibi ama deneyeyim. Çünkü Taehyung'u çıldırtan bana zevk verir biliyorsun." Yerinden kalktı yavaşça. "Gideyim de şu Jungkook oğlanını daha yakından tanıyayım. Bakalım akşam yemeğe gelmek ister miymiş." Jimin o kapıdan çıkarken arkasından seslenmişti.
"Sana boğulmaktan başka zevk veren bir şey mi var sanki, sadist seni."
Doyeon'u sevdiniz mi? Ben aşırı seviyorum...
Yorumlarınızı ve oylarınızı beklerim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
numb ~ vmin
Fanfiction"Ondan hoşlanıyorum." "Bu beni neden ilgilendiriyor?" "Senden başka anlatacak kimsem yok çünkü."