Bölüm 12 - ROCHESTER

40 4 0
                                    

Bir hafta sonra, muhtemelen Finderton'daki en lüks restorandaydım. Ve heyecandan ölmek üzereydim. Her şey şöyle başlamıştı...

Bu sabah, başka kasvetli ve umutsuz bir güne daha uyandım. Tara'yla olan konuşmalarımızdan sonra Julian'ı aklımdan çıkaramaz olmuştum. Şimdi yeteneğimin ardındaki sır perdesini tamamen aralamışken ve Gabriel'ın etrafını saran gizem bulutunu da çözmeye henüz yanaşmıyorken ellerim boştu ve evin içinde oturup somurtmak ya da dışarı çıkıp yürüyüş yapmaktan başka yapacak hiçbir şeyim yoktu. Büyükannemin dersleri bile şu noktada işe yaramaz olmuştu. Ne yapacağımı bilemez durumdaydım. O yüzden, bu sabah odamın kapısını açıp da üzerinde adımın yazdığı basit, krem rengi bir kart bulduğumda çok şaşırdım. Şaşkınlığım kartı açıp okuduğumda ikiye katlandı ancak garip bir şekilde heyecanlamıştım da. Kartta;

Bugün saat 1'de Marla'nın yerinde ol. Geç kalma.

Yazıyordu. El yazısıyla yazılmıştı ancak yazıyı tanıyamamıştım. Yine de bunun kimden geldiğine dair hayli güçlü bir tahminim vardı ve büyükanneme ben uyurken Tara'nın uğrayıp uğramadığını sorduğumda daha da güçlendi zira büyükannemin söylediğine göre sevgili kuzenim oldukça erken bir saatte uğrayıp beni sormuş, yukarı kata çıkıp birkaç saniye oyalandıktan sonra da aşağıya inmiş ve yaşlı kadına hoşçakal deyip çıkmıştı. Tara, bu geçtiğimiz hafta boyunca istisnasız her gün önce grupla, tabii ki aralarında Julian olmayacaktı, daha sonra da belki milyonuncu kere hayır dememin ardından sadece onunla dışarı çıkmam için beni taciz edip durmuştu. Grup yok, kalabalık yok... Ama bu teklifini de geri çevirmiştim. O yüzden, onaylamaz bir şekilde kafamı sağa sola sallasam da inatçılığına gülümsemeden edemedim.

Kızıl cadının küçük oyununu oynamaya karar vermiştim. Evet. En azından çabası ve inatçılığıyla bunu hak ediyordu. Böylece notta belirttiği gibi saat tam birde Marla'nın Yeri'ne gittim. Marla'nın Yeri oldukça hoş elbiseler, ayakkabılar ve takılar bulabileceğiniz küçük ama zarif bir butikti. Sahibi orta yaşlı, platin saçlı, tatlı bir bayandı. Adının doğal olarak Marla olduğunu tahmin ediyordum. İçeri girdiğimde bana gülümsedi ve Inanna olup olmadığını sordu. Şaşkınlıkla, yüzüne açık bir şekilde gözlerimi dikerek baktım. Yaptığım kaba bir hareketti ama kendimi alıkoyamamıştım. Bir an sonra, yüzündeki ifadeden Marla'nın anlayışı kıt olduğumu düşünmeye başladığını tahmin etmiştim ki, çözüldüm ve evet dedim. Inanna, benim.

Marla bana tereddütlü bir gülümseme attığında inleyip alnıma avuç içimle sıkı bir tane indirmemek için kendimi zor tuttum. Ne hoş, kadın gerçekten de aptal olduğumu düşünmüş olmalıydı. Marla, bir an bana kısa bir bakış gönderdikten sonra arka tarafta, görmediğim bir odaya doğru gitti. Az sonra geri geldiğinde elinde iki kutu tutuyordu.

"Bunlar sizin." Dedi, kutuları karton bir taşıma çantasına koyarken.

"Emin misiniz?"

Kelimeler ağzımdan yuvarlanırken bir kere daha kendime engel olamamıştım.

"Ah, evet."

Kasanın durduğu tezgâha uzanıp bana bu sabahki nota çok benzeyen bir not daha uzattı. "Bunu da size bıraktılar."

"Kimin bıraktığını öğrenebilir miyim acaba?"

"Elbette. Genç bir bayan, sizin yaşlarınızda."

"Eğer hatırlayabiliyorsanız, biraz daha detay verebilir misiniz?"

Gülümsedi. "Tabii ki, tatlım. Yaşlı görünebilirim ama hafızam zehir gibidir. Sizden daha uzundu. Güzeldi. Giyimi oldukça hoş ve süslüydü. Bir de açık kahve örgüleri vardı. Evet. Hatırlayabildiklerim bu kadar."

AVAHERONA I Zosimos Günceleri I Kitap 1 HAVA I #Wattys2022 (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin