Yattığım yumuşak yatakta, zihnimi meşgul tutmak için bakışlarımı ağır ağır, belirsiz bir süre odam olacak yerde gezdirdim. Tüm mobilyalar işlenmemiş ahşaptan yapılmıştı. Açık renklerinden çam olduklarını tahmin ediyordum. Başucumun bir yanında şifoniyer, diğer yanında toprak bir saksıda yeşil, büyük ve de uzun, tanımadığım bir bitki duruyordu. Yatağın sol yanında küçük bir gardırop vardı.
Sabah annemin kırdığı saksıdaki çiçek, yatağın sağ yanındaki aynalı komodinin üzerine konulmuştu. Annem ben aşağıdayken çiçeği yeni bir saksıya geçirmişti anlaşılan. Ayakucumun tam karşısındaki iki kanatlı, boydan boya pencereden görünen manzara hem nefesimi kesiyor hem de tuhaf bir iç huzur veriyordu. Sanki tüm orman ayaklarımın altında gibiydi. Gerçi kendimi bakmaya zorlamasam manzarayı falan gördüğüm yoktu ama... Odaya adımımı attığımdan beri kıyafetlerimi zoraki bir şekilde yerleştirmek dışında yaptığım tek şey yatıp düşünmek olmuştu.
Aslında yatmaktaki amacım biraz uyuyup dinlenmekti ama son zamanlarda yatağa girdiğim anda aklıma üşüşen düşünceler yine iş başındaydı. Bir savaş olacağı gerçeği beynimi kemirip duruyordu. Daha fenası ise bu savaşın ne zaman patlak vereceğini bilemememizdi. Padre insana doğal bir şekilde güven veren bir insandı. O yüzden söylediği gibi, her yönüyle savaşa hazır olacaklarına emindim. Ama neler olabileceğini, savaş ortamında nelerle karşılaşabileceğimizi kestiremiyordum.
Endişelendiğim yalnızca Julian ya da Gabriel'ın canı değildi, bugün kasabaya girerken gördüğüm onca sivil, büyük küçük insan... Hepsinin bu savaştan sağ salim çıkacağına kim garanti verebilirdi? Padrenin bile böyle bir gücü olamayacağına emindim.
Kapım tıklandığında o kısacık saniye içerisinde uyuyor numarası yapmak ve yapmamak arasında gidip gelmiştim. Annem içeri girip beni bıraktığı gibi uyanık gördüğünde yüzüne bir hüzün maskesi indi.
"Hiç uyumadın mı?" diye sordu, usulca.
"Hayır."
Anladığını belirtircesine başını salladı. Neden olduğunu sormamıştı. Zannederim duyacağı cevabı aşağı yukarı tahmin ediyordu.
"Yemeğin hazır olduğunu haber vermeye gelmiştim."
"Aç değilim." Dedim, annemle baş başa yemek yiyecek olmanın düşüncesi bile beni alarma geçirmeye yetiyordu.
"Yine de bir şeyler yemen lazım." Dedi, yatağa doğru yaklaşarak.
Olduğum yerde doğruldum. "Ya Julian ve Gabriel?"
"Onlar yukarıda Joshua ve Jacob ile yiyecekler. Ben –" Bir süre tereddüt etti. "Birlikte yememizin daha iyi olacağını düşündüm. Biraz sohbet ederdik."
"Yanlış düşünmüşsün." Dedim, ayağa kalkarak.
"Aç değilim. Müsaadenle şimdi gidip çocuklara bakmak istiyorum."
Annemin büyük ihtimalle allak bullak olmuş yüzüne bakmadan odadan çıktım ve ağaç merdiveni tırmandım. Kapıyı tıklatıp beklemeye başladım. Az sonra kapı açıldı ve Joshua beni şöyle bir süzüp keskin bir ıslık öttürdü.
"Yıllar sonra evimde ilk defa bir kız, bu ne şeref!"
Kenara çekilip reverans yaptı ve eliyle beni içeri davet etti.
"Ne kızı? Aa sen miydin Inanna?" Dedi Jacob, tuttuğu bir beze ellerini kurularken. Sırıttı. "Mütevazı evimize hoş geldin."
Az önce aşağıda yaşananlara rağmen gülmeden edemedim. Başımla selam verip içeri girdim.
"Yemek yediğinizi duydum. Bir kişilik daha yeriniz var mı?"
.......................................................................
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVAHERONA I Zosimos Günceleri I Kitap 1 HAVA I #Wattys2022 (Tamamlandı)
FantasiElementler serisinin 1. (HAVA) kitabıdır... On yedi yaşındaki Inanna, sıradan sorunları olan anormal derecede normal bir genç kızdır. O yaz, tatilini büyükannesinin yanında geçirmesi için babasının zoruyla küçük ve sıkıcı bir kasaba olan Finderton'a...