BAŞIMIN TATLI BELASI

12 3 2
                                    

~TİBET'TEN~

Güney'in verdiği fikirle üst kata doğru koştum. Misafir odasının balkonunun kenarına çıktığımda yavaş yavaş saçma bir fikir olduğunu düşünmeye başladım. Ama başlamıştık bir kere geri dönüş yoktu. Düşüncelere dalmışken içerideki müziğin çoktan kapanmış olduğunu farkedip acaba müsait mi diye anlamak için biraz öne eğildim.

İçeriye bakmaya çalışırken dağılan dengemi düzeltmek için geriye doğru hareket etmemle arkamdaki sandalyeyi devirip yere yapışmam bir oldu.

Aşağıdan gelen seslerin kesilmesiyle buradaki gürültüyü duyduklarını anladım.

"Ben iyiyim!" diye bağırmamla aşağıdaki seslere gülüşler de eklendi. Ayağa kalkıp kırık çıkık var mı diye vücudumu kontrol ettikten sonra ikinci deneme için korkuluktaki yerimi aldım. Cesaretimi toplayıp karşıya atladığımda neredeyse kafa üstü mermere yapışıyordum. Kendimi son bir kez daha kontrol ettikten sonra içeri girdim.

Cevza odada değildi. Banyodan gelen sesle duş aldığını anladım. Onu beklerken büyük kitaplığı gözüme çarptı. Birkaç kitabı incelemek için oraya doğru gittim. Bir kitabı elime almıştım ki arkamdaki kapının açılmasıyla o tarafa doğru döndüm. Yüzümde büyük bir gurur ifadesi vardı. Ta ki üzerindeki havluyla o muhteşem vücudunu sergileyen Cevza'yı görene kadar.

Kafasını kaldırıp bana aynı şaşkınlıkla baktığında istemsizce üstten aşağı vücudunu inceledim. Bunu yaparken kızardığını gördüm. Saçlarının kızılıyla uyum sağlayan bembeyaz teninden gözlerimi alabildiğimde konuşmam gerektiğini farkettim.

"Ben eee şey..."
"Ben kapıyı kilitlemiştim. Nasıl girdin odama?"
"Balkon?"
"Ciddi misin?"
"Evet."
"Hiç mi korkmadın düşmekten?"
"Yani korkmadım diyemem ama seninle barışmak için göze almam gereken bir şey olduğunu düşünmüş olabilirim bir anlığına."
"Saçma bir düşünceymiş."
"Güney'in fikriydi."
"Tabii ki de Güney'in fikriydi."

Güney'in adını söylerkenki tiksintisi ve alaycılığı gözümden kaçmamıştı. Sanki siniriyle birlikte ayaklarındki onu yere bağlayan bağlar çözülmüş gibi bir anda dolabına yöneldi. Badisini ve şortunu aldıktan sonra kafasıyla kapıyı işaret edip çıkmamı istedi. Benim onunla barışmadan çıkmayacağını anladığında çekmeceye eğildi. Ben çoktan arkamı dönmüştüm.

"Bitti mi?" diye sorduğumda cevap vermediği için hala benimle konuşmadığını düşündüm. Daha ne kadar benimle konuşmamayı planladığını sormak için arkamı donmüştğm ki üzerindeki bordo iç çamaşırlarını görmemle sözüm yarıda kesildi. Bu kız kesinlikle erkeklerin soluklarını kesmeye bayılıyordu. Neden vücuduna bu kadar zıt renklerden hoşlandığını hala anlamış değildim. O kadar uzun süre bakakalmışım ki kekelemeye başladım.

"Se... Se... Sen daha giyinmemiş miydin?"
"Gördüğün kadarıyla hayır Tibet. Ayrıca bunda bu kadar kızaracak bir şey yok. Yazı sahilde gördüğün kızlardan farkım yok şu anda."
"Sen öyle san."
"Efendim?"
Hay dilimi eşek arısı soksun emi. Bunu dışarı niye vurdum ki ben?
"Neyse ben iniyorum." dedim ve cevap vermesini beklemeden dışarı çıkıp aşağı indim.

Kapıdan girenlerle yüzümün düşmesi bir oldu. Pamir sırıtarak bana bakıyordu.

"Ne oldu? Neden kızardın sen?"

O yüzündeki sırıtmayı yumruğumla silmeyi o kadar isterdim ki.

"Üzerimden bir adet Cevza Hancıoğlu geçti." diyip arkamda varlığını hissettiğim Cevza'ya kötü kötü bakmaya çalışırken yüzünün aldığı şekil yüzünden gülmemek için kendimi zor tuttum.

SENSİZ BEN... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin