Tereddüt

1K 110 66
                                    

Dumbledore çok şaşkındı. Bu mümkün değildi. O ölmüştü. Hiçbir şekilde yaşıyor olamazdı, mümkün değildi. Ama... Ama... Ne oluyordu ya? Dumbledore'un kafası karışmıştı. Harry Potter... O kadar ilginç bir çocuktu ki Albus Dumbledore'un bile kafasını karıştırmayı başarmıştı.

Severus ve Sirius'u yanına çağırdı.

"Oturun beyler. Konuşmak istediğim birkaç şey var."
İki adam oturdu.

"Bu konuşma için üzgün olduğumu belirtmek isterim ama maalesef ki durumumuz bunu zorunlu kılıyor."
İki adam da kaşlarını çattılar huzursuzca. Ama ses çıkarmadılar.

"Regulus'un herhangi bir rahatsızlığı var mıydı?" Sirius kaşlarını çattı. Bir süre düşündükten sonra cevapladı.
"Hayır, herhangi bir rahatsızlığı yoktu. Neden ki?"

"Peki, Regulus'un canı sıkılınca gittiği ya da yalnız kalmak istediği zaman saklandığı bir yer var mıydı?"
Sirius düşündü.

"Evet vardı o tip bir yer. Bir ormanın göbeğinde küçük bir evdi."

Müdürün yüzü heyecan denebilecek bir duyguyla canlandı. Severus derince kaşlarını çattı. Konunun gittiği yeri anlamıyordu.

"Ne demeye çalışıyorsun Dumbledore?"

"Harry'nin neyin peşinde olduğunu çözmeye başladım galiba Severus."

İki adamın da kaşları şaşkınlıkla havalandı. Dumbledore devam etti.

"Severus, Harry'i çağıracağım. Ona saldıracaksın."

Severus kaşlarını çattı. Hafiften sinirli gözüküyordu. Sirius ise sinirli ve şaşkın bir ses tonuyla konuştu.

"Sen delirdin mi Dumbledore! Ne demek saldırmak!"

"Sakin ol Sirius. Yanlış anladın. Sürpriz saldırı yapacağız ki düello reflekslerine bakalım. Sanki saldıracakmış gibi üstüne atla Severus ama zarar verme." dedi Dumbledore sakince.

Hala şüpheleri varmış gibi görünen Severus hafifçe başını salladı. Sirius homurdandı. Müdür ise asasını çıkarıp salladı ve Harry'i akşam sekizde yanına çağıran ve şifreyi yazan mektubu gönderdi.

Bu akşam Harry'i test edecekti. Genç adam hakkındaki tahminleri doğruysa... Elinden geldiği kadar yardım edecekti.

BEŞ SAAT SONRA, AKŞAM SEKİZDE

Dumbledore bekliyordu. Harry'nin gelmesini bekliyorlardı. Severus kapıda, eli asasında, saldırmaya hazır bekliyordu. Sirius hâlâ bundan memnun değildi. Ama Dumbledore bugün çok inatçıydı.

Güçlü bir ses şifreyi söyledi.

Her şey bir anda gerçekleşmişti. Ne olduğunu doğru düzgün görememiş, tam olarak anlayamamışlardı bile. Sadece kapı açılmıştı. Severus öne atılmıştı.

Bir buçuk saniye sonra Severus boğazından duvara yapıştırılmıştı. Boynuna bastırılan bir asa vardı. Her türlü hamlesini ve hareketini imkansızlaştıran bir pozisyondaydı ve asası yere atılmıştı.

ON BEŞ YAŞINDAKİ VE BU KADAR ZAYIF GÖRÜNEN BİR ÇOCUK FİZİKSEL OLARAK BU KADAR GÜÇLÜ OLAMAZDI!

Sirius gözlerini kırpıştırdı. Ne olmuştu az önce? Dumbledore'a baktı. Adam gözlerinde parlayan ilginç bir tatmin ve gurur duygusuyla Harry'e bakıyordu. Harry'nin sesini duydular.

"Bitti mi devamı var mı, profesör?"

"Bırakabilirsin Harry." Dumbledore'un cevabıyla Harry adamı serbest bıraktı ve elindeki asasını cüppesindeki kılıfa yerleştirdi. Yaklaşık iki adım geriledi. Ellerini saçlarından geçirdi ve az önce resmen duvara montelediği adama alaycı bir gülümseme sundu. Aldığı cevap sadece homurdanma oldu. Müdüre döndü sonra.

"Bu saldırı denemesinin amacı neydi, öğrenebilir miyim profesör?"

Dumbledore gülümsedi. Bakışlarında düşünce çarkları dönüyordu. Ufak ve amaçlı bir duraklamadan sonra yanıtladı.

"Emin olmak istediğim küçük bir konu vardı. Her neyse... Sana birkaç küçük şey sormak istiyorum. Lütfen otur."

Harry çok küçük bir tereddütten sonra oturdu. İçinden bir ses bu soruların hoşuna gitmeyeceğini söylüyordu ama sesini çıkarmadı.

"Dinliyorum profesör."

Dumbledore, çocuğun tepkisini çok dikkatli bir şekilde takip ederek, sordu.

"Sirius'un bir kardeşi olduğunu biliyor muydun?"

Oradaydı işte. Gizlenmişti ama oradaydı. Genç adam kesinlikle gayet rahat görünüyordu. Dışarıdan bakılsa kimse bir şeyden şüphelenmezdi. Ama iyi bir gözlemci (Dumbledore, Severus, Sirius, Remus, Flitwick gibi) oradaki küçük tereddütü görebilirdi. Harry şuan kafasında düşünce çarklarını çeviriyordu ve sesleri ta dışarıya kadar gelebiliyordu. Bu küçük ayrıntı üç adamın oturdukları yerde dikleşmesine sebep oldu.

Harry şuan savunmaya hazır durumdaydı.

"Biliyorum profesör. Regulus Black."

"Nereden biliyorsun?"

Harry aklına gelen ilk cevabı sallayıverdi.
"Severus'tan aldığım soy ağaçları kitabında yazıyordu, oradan gördüm."

Merakla baktı.

"Nasıl öldüğünü biliyor musun?"

Sirius rahatsızlıkla kıpırdandı. Harry ona göz ucuyla baktı ve müdüre döndü. Zihninde tehlike alarmları çalıyordu.

"Bilmiyorum ve bunları sorma amacınızı da anlayamıyorum efendim."

Sesi ve yüzü sakinliğin resmi olsa da gözlerinde ufak bir telaş ışığı parlayıp sönmüştü. Severus kaşlarını çattı. Sene boyunca, hatta Harry'nin Hogwarts'taki beş yılı boyunca yaşananları düşündü. Dumbledore'un sorduğu soruları düşünürken aklına küçük bir fikir geldi. Ama bu mümkün müydü?

Kehanet... Kartalın kanadı...

Severus ilk kez bu kadar zeki olmamayı diledi.

Müdüre baktı ve hafif bir acelecilikle konuştu.

"Müdür Bey... Sizinle konuşmam gerekiyor. Bay Potter ortak salonuna geri dönsün."

Harry ona neredeyse teşekkür eden bir bakış attı ve hızlıca kafasını salladı. Ayağa kalkıp kapıya yönelmişken duyduğu cümleyle yerinde kalakaldı.

"Bize anlatmak istediğin bir şey var mı Harry?"

Harry Dumbledore'a döndü. Mavi gözleri gözlüklerinin üstünden parlıyordu. Bilge bakışları, onu anladığını ve gerçekleri bildiğini bas bas bağırıyordu.

Harry o an çok istedi, gerçekten çok istedi. Anlatmayı o kadar çok istedi ki... Hepsinden kurtulabilirdi. Tüm yükleri atabilirdi. Tüm sorunları, problemleri profesörlere, Dumbledore'a yükleyebilirdi. Ondan yardım alabilirdi. Harry biliyordu ki Dumbledore yargılamazdı. Biliyordu ki ona anlatsalar yardım ederdi. Hem Amelia, hem Regulus... Ama en çok da kendisi dört buçuk yıldır çok yorulmuşlardı. Yaşadıklarını bir anlığına düşündü. Yardım istemek çok güzel bir fikir gibi gelmişti sanki şu anda. Keşke... Keşke anlatabilseydi. Ama olmazdı. Daha çok erkendi. Uygun vakit gelmemişti.

Harry doldu dolacak şekilde bekleyen gözlerine aldırmadan gülümsedi. Zümrütleri parlıyordu.

"Hayır, yok profesör. Teşekkür ederim."

Odadan çıktı ve acele bir şekilde dolan gözlerini sildi. Kendini tutamayacaktı, çok dolmuştu. Bir an önce yatakhanesine ulaşabilmek ve azıcık, birazcık uyuyabilmek istiyordu.

Bilgece, yardım sever şekilde parlayan, keskin mavi gözleri hâlâ sırtında hissedebiliyordu. Fark ettiği şeyle kalbi gümbür gümbür bir şekilde atıyordu. Kafasında yeni planlar, farklı ve uygun şekilde programlar oluşturmaya başlamıştı bile. Amelia ve Regulus ile konuşması gerekiyordu.

Her şey değişiyordu.

Çünkü Albus Dumbledore gerçeği biliyordu.

Beyaz Bir SayfaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin