5

373 50 3
                                    

"Benim yerime çalışan kişi nasıldı?"

"İyiydi."

"Benden daha mı iyiydi yoksa?" dedi hakarete uğramış gibi bir sesle arkadaşını güldürmeye çalışarak.

"Normaldi işte. Senden iyi olması neden umurunda ki? Sonuçta şu an sen buradasın ve asıl burada olması gereken kişisin." gururu okşanmıştı genç adamın ama arkadaşının pek keyfinin olmadığının da farkındaydı.

"Neden bu kadar durgunsun? Kötü bir şey mi oldu?" başını iki yana sallayıp hazırladığı tabağı arkadaşına uzattı.

"Masa üçün siparişi." diyerek onun uzaklaşmasını sağladı. İç geçirerek içindeki sıkıntıyı atmaya çalıştı. Louis'yi merak ediyordu aslında. Onun kendisini görmek istemediği kadar çok görmek istiyordu onu. Louis ona ne kadar kötü davranıyorsa Harry ona o kadar çekiliyordu ama birkaç saat önceki tavrı Harry'yi üzmeye yetiyordu. Hem üzülüyordu hem de onu görmek istiyordu ve bu ona aptal gibi hissettiriyordu.

"Harry, sana diyorum." irkilerek arkadaşına baktı.

"N'oldu?"

"Birisi geldi, seni görmek istiyor." kaşlarını çatarak elindeki işi bıraktı. Ellerini önlüğüne silerek mutfak kısmından çıktı. Arkadaşının gösterdiği masaya bakınca kaşları bu defa havalandı. Göğsüne ilişen heyecanla onun oturduğu masaya doğru ilerledi. Kendisini görmek için bu kadar yol mu gelmişti?

"Merhaba?" dedi masaya yaklaşarak.

"Çok şaşırmış görünüyorsun."

"Tahmin edersin ki seni burada görmeyi beklemiyordum." dedi dürüstçe. Çünkü Louis ondan nefret ediyordu ve görmek istemesi saçmaydı.

"Bende buraya gelmeye çok meraklı değildim ama bende bir şeyin kalmış. Burada bir yere uğramam gerekiyordu ve geçerken sana vereyim istedim. Tekrar buralara gelemem çünkü." Harry merakla baktı ona. Karşısına oturup dudağını içten dişledi.

"Neymiş unuttuğum şey?" Louis'nin elini cebine atışını ve avucuna aldığı şeyi uzatışını izledi. Bilekliğini onun avucunda görünce kendi bileğine baktı afallayarak. Bu aptal bilekliğin ipi sürekli gevşiyordu ve Harry onu düşürdüğünü bile fark etmemişti. "Teşekkür ederim." diye mırıldanıp bilekliği onun elinden aldı. "Düşürdüğümü fark etmemiştim."

"Yatağımın yanına düşürmüşsün. Daha dikkatli olmalısın kıvırcık." başını sallayıp bilekliği takmaya çalıştı. Bazen beceriksiz olabiliyordu ya da heyecandan eli ayağına dolaşabiliyordu.

"Şey, acaba yardım edebilir misin? Yani zahmet olmayacaksa."

"Zahmet olacak ama neyse. Dün akşam benim için yaptıklarını göz önünde bulundurursak bunu yapabilirim." Harry bilekliğe dikkatli baktı.

"Ama bu-"

"İpini değiştirdim. O aptal iplerin düğüm tutmadığı belliydi. Tekrar düşürmemen için de ipini değiştirdim. Çünkü bir daha düşürürsen bulabilecek kadar şanslı olamayabilirsin."

"Teşekkür ederim." derken gülümsemesine engel olamadı. Resmen Louis kendisi için bir şey yapmıştı. Onun soğuk parmaklarını bileğinde hissettiği her an kalp atışları arşa çıkmıştı. Büyük ihtimalle bileğine değen parmaklar onun nabzını hissedebiliyordu. "Sana bir şeyler ikram edeyim mi?" diye sordu heyecanını bastırmaya çalışarak.

"Gitmem lazım." derken ellerini geri çekti Louis.

"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu dayanamayarak. Onu deli gibi merak ediyordu. Ağrısının çok olmamasını umuyordu.

"Oradan bakınca kötü hissediyormuş gibi mi görünüyorum?" Harry onu süzdü. Yüzündeki morluklar içinin burkulmasına neden olsa da bir şey demedi. Gözleri de çok yorgun bakıyordu. "Demek o kadar kötü görünüyorum. Siktir! Tam da bir buluşmaya gidiyordum." Harry'nin gözleri irileşti. Bir anlığına boğazına oturan yumruyu yutmaya çalıştı. 

"O zaman ben seni tutmayayım." dedi morali bozularak.

"Gideyim o zaman bende." başını sallayıp ayağa kalktı.

"Benimde mutfağa bakmam lazım." dedi zorlanarak. Louis ayağa kalkıp çıkışa ilerlerken Harry sadece arkasından baktı. O gözden kaybolduğunda mutfağa geçti.

"Aslında hoş çocuktu ama yüzündeki yaralar da neydi öyle?"

"Dün gece üç kişinin saldırısına uğradı." derken sesini normal tutmaya çalışıyordu.

"Sen nereden tanıyorsun ki onu?" arkadaşının pür dikkat kendisine baktığını fark edince kaşlarını huzursuzca çattı.

"Senin yerine bakan garson oydu. Ayrıca evlerimiz birbirine yakın. Daha önce birkaç defa görmüştüm."

"Anladığım kadarıyla biraz ilgini çekmiş, hm?" titrek bir nefes alarak mutfakta dolaşmaya başladı. "Harry, cevap versene. Beğendin değil mi onu? Bakışlarından bile belli oluyordu."

"Benden nefret ediyor." diye mırıldandı. Eğer o da Harry'nin kendisinden hoşlandığını anladıysa öldü demekti. Ama böyle bir şeyi anlasaydı buluşmaya gideceğini söyler miydi? Harry düşününce söylebileceği kanaatine vardı. Neden nefret ettiği birinin üzülmemesi için bir şeyleri saklasın ki? Sonuçta bahsettiği kişi Louis idi.

"Neden?"

"Bilmiyorum. Her zaman çok kaba davranıyor. İyi bir şey yapsam bile görmezden geliyor ya da geçiştiriyor." sesi titreyince sustu. Arkadaşı ona sarılıp sırtını okşadı. Harry'nin ne denli hassas bir yapıya sahip olduğunu çok iyi biliyordu.

"Belki insanlarla iletişim kurmakta zorlanıyordur. Ya da yaşadığı bir şey yüzünden böyle davranıyordur. Ona hiç sordun mu neden sana böyle davrandığını?"

"Adam benimle konuşmaya katlanamıyor bile Pat, nasıl sorabilirim ki? Resmen gözlerime beni öldürmek ister gibi bakıyor. Ben ona hiçbir şey yapmadım ki." Patrick onun bir karıncayı bile incitemeyeceğini de biliyordu. Harry hayatında gördüğü en iyi ve temiz insan olabilirdi. Daha önce kimseye karşı sesini bile yükselttiğine şahit olmamıştı. Elbette bu genç adama da bir şey yapmamıştı.

"Ona karşı ne hissediyorsun?"

"Sanırım hoşlanıyorum." dedi utanarak. Kafenin sakin olması şu an işine yarıyordu. Birileriyle konuşmaya ihtiyacı olduğunu yeni fark ediyordu. "Beni tüm itme çabalarına rağmen, tüm kabalığına rağmen ondan hoşlanmam beni aptal yapar mı? Her şeye rağmen onu görmek istemem, yanında olmak istemem aptal gibi hissetmeme neden oluyor."

"Sevgi biraz da aptallık işi değil mi? Eğer gerçekten hoşlanıyorsan ona bunu belli et ya da git söyle."

"Beni öldürmesini mi istiyorsun? Gözlerime çok az bakıyor ve baktığında da iliklerime kadar nefret ettiğini hissediyorum. Ona tek kelime bile edemem." arkadaşının üzgün bakışlarına daha fazla dayanamadı. "Hadi işine dön artık. Patron fark ederse kızabilir." diyerek onu yanından gönderdi. Kendini bu kadar açmak tuhaf hissettirmişti.

Louis'nin bileğine bağladığı bilekliğe baktı. Dudaklarında oluşan hafif tebessümü engelleyemedi. Parmaklarını yarım fiyonkun üstünde gezdirdi. Nasıl onu düşünürken kendini hem kötü hem de iyi hissedebiliyordu, bilmiyordu. Tek bildiği, nefret ettiği bir şeyi yapıp kendisine bok gibi davranan birinden giderek daha fazla hoşlanmaya başladığıydı.

Daha önce eleştirdiği şeyleri yapmakta üstüne yoktu. Defalarca kez, bir insan kendine neden böyle bir şey yapar ki, diyerek eleştirdiği şeyi yine kendisi yapıyordu. Kendisinden nefret eden, hatta bir bok parçasıymış gibi davranan birinden hoşlanıyordu ve bu adamı doğru düzgün tanımıyordu bile.

We'll Be Alright | LarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin