11

417 46 13
                                    

Harry hava almak için dışarı çıktığında göz yaşları akmamak için direniyordu. Biraz yürüyerek kendine gelmeye çalıştı. Evdeki boşluk onu boğuyormuş gibi hissettiyordu. Çenesine doğru süzülen yaşı hızlıca sildi. Neden sürekli ağlayan kişi o olmak zorundaydı ki? Sanki lanetliymiş gibi hiç mutlu olamıyordu.

Yürümeye ara verip duvarın dibine çökerek bacaklarını kendine çekti. Gözlerinde bekleyen yaşları serbest bırakıp sessizce ağlamaya başladı. Bunu sokak ortasında yapmak istemiyordu ama canı acıyordu. Artık katlanamıyordu bazı şeylere. Dudaklarından kaçan hıçkırığa engel olamadı. Parmak ucunu dudağına bastırıp titrek bir nefes aldı.

"Kıvırcık?" başını kaldırıp baktıktan sonra hemen yere eğdi.

"Şu an azar işitecek durumda değilim Louis, lütfen ne söyleyeceksen daha sonraya sakla. Ağladığım için laf edeceksen de umurumda değil, duymak istemiyorum. Gerçekten uğraşacak halde değilim." derken gözlerinin altını kuruladı. Yerine hemen yenileri gelse de başını bir an bile kaldırmadı.

"Laf falan etmeyeceğim, iyi misin sen?" Harry titreyen çenesini durdurmaya çalışarak başını iki yana salladı. "N'oldu?" derken yanına oturdu Louis. Harry başını daha çok eğerek hıçkırığını yutmaya çalıştı.

"Kendimden nefret ettiğim çok an oldu ama bu kadarı daha önce hiç olmamıştı. İlk defa kendime karşı hissettiğim nefret bu kadar hat safhada." Louis kaşlarını çatarak baktı ona.

"Neden kendine karşı bu kadar nefret dolusun?" Harry onun kendisiyle ilk defa normal bir ses tonuyla konuştuğunu fark edince gözlerini ona çevirdi.

"Gerçekten merak ediyor musun?"

"Biri kötü bir şey mi yaptı? Neden bu haldesin?" çenesi tekrar titredi.

"Büyükannemi kaybettim." Louis'nin yüzünde oluşan ifadeye bakamadı.

"Hala neden kendinden nefret ettiğini anlamadım."

"Eğer anlatırsam kafanı ütülediğim için kızacak mısın?" Louis tekrar kaşlarını çattı.

"Kızmayacağım, söz veriyorum. Anlat hadi." Harry yüzünü koluna silerek burnunu çekti.

"Büyükannem ve ben birlikte yaşıyorduk burada. Büyükbabamı kaybettik. Annem ve babam farklı bir şehirdeler. Babamın oldukça iyi bir işi varken çalıştığı firma battı ve babam işsiz kaldı. Daha sonra da iş bulamadı, o yüzden şehir dışında bulduğu ilk işe girdi. Bende burada hem büyükanneme bakıp hem çalışıyorum. Büyükannem hastaydı. Zaten vücudunun bir tarafı da tam tutmuyordu. Bacaklarında his kaybı vardı. Her şeyini ben yapıyordum ama aslında sadece yaptığımı sanıyormuşum." Konuşmasına hıçkırığı yüzünden ara verdi.

"Geçen hafta hastaneye götürdüm onu. Doktor durumunun ciddi olduğunu, her şeye hazırlıklı olamamız gerektiğini söyledi. Ben gerizekalı olduğumun kanıtı olarak hasta kadını evde yalnız bırakıp işe gittim. Gece geldiğimde ateşi çok yüksekti. Hastaneye götürdüğümde gözlem altına aldılar. Kurtaramadılar. Ben ona iyi bakamadığım için bu hale geldi. Hiçbir işe yaramıyorum ve bu bok gibi hissetmeme neden oluyor. Hiç kimseyi mutlu edemiyorum, hiç kimseye kendimi sevdiremiyorum. Resmen insanlara ceza olarak gelmişim dünyaya."

"Yanlış düşünüyorsun." gözleri yeniden Louis'ye döndü. Louis ise direkt karşısına bakıyordu. "Büyükanneni yalnız bırakmamışsın aslında, aksine ona destek olan tek kişi sen olmuşsun. Yalnız bırakmış olsaydın onunla burada değil, ailenle farklı bir şehirde yaşardın. Ya da birkaç saatlik işlerde çalışıp keyfine göre yaşayabilirdin ama gördüğüm kadarıyla iş-ev arasında gidip geliyorsun. Büyükannenin yanında olan tek kişi sen olmuşsun aslında. Ceza olarak değil, ödül olarak gelmişsin bence."

We'll Be Alright | LarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin