9

358 45 3
                                    

Uzun zamandır girmediği sokağa girerken içinde garip bir his vardı. Onu görmek istiyordu ama görünce vereceği tepkiden de korkuyordu. Bu sokağa ne zaman böyle tuhaf hislerle girse görüyordu onu. Yine yorgundu. Diğer yolu kullanamayacak kadar kötü hissediyordu kendini. Aksi takdirde bu sokaklara bir daha girmeyi düşünmüyordu.

Her sokak arasında birileri vardı. Bazıları işlerini sessizce hallediyor bazıları bağırışarak konuşuyordu. Harry tedirgin adımlarla ilerlerken onu gördü. Karşısından geliyordu. Kalp atışları anında hızlanırken derin bir nefes alıp gözlerini ondan uzak bir köşeye çevirerek yürümeye devam etti.

Önünden geçtiği ara sokaktan gelen yüksek bir ses irkilmesine neden oldu. Korkarak baktı o tarafa. Sokak lambasının zor aydınlattığı sokakta gördüğü parlak metalle gözleri irileşti. Bir adam genç bir çocuğa bağırarak tehditler savuruyordu. Adam bıçağı çocuğa saplamak üzereyken Harry'nin dudaklarında rekleks olarak 'hih' diye bir ses çıktı. Elinde bıçak olan adam o tarafa bakıp Harry'yi görünce bıçaklamasa da kolunu çizdiği genci bırakıp ona doğru bir adım attı.

Harry korkudan hareket edemiyordu ve gözü bıçakdaydı. "Hemen uzaklaş buradan." cümleyi algılayamasa da Louis'ye baktı. Louis'nin gözleri ise ara sokaktaki hırpalanmış ve kolu kanayan genç ile bıçaklı adam arasında gidip geliyordu.

"Ambulans çağırmamız gerekiyor mu?" dedi gözlerini tekrar yere oturmuş çocuğa çevirerek.

"Hemen gitmezsen ambulansa senin ihtiyacın olacak süt çocuğu. Defol buradan." adamın sert sesi kulaklarına dolunca sertçe yutkundu. "Sana gelirsek, paramı da benden çaldığın şeyleri de hemen yarın getireceksin. Yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim." diye bağırdı çocuğun saçlarını kavrarken.

Harry o çocuğu orada yalnız bırakmak istemiyordu. Gözleri çok korkak bakıyordu. Sanki birine sığınmak ister gibi. Gelen aptal cesaretiyle onlara doğru bir adım atsa da Louis onu kolundan tuttu. "Ne yaptığını sanıyorsun, sana buradan uzaklaşman gerektiğini söyledim."

"İkimizi de dinlemediğine göre bir ders de sen istiyorsun galiba." Louis kaşlarını çatarak adama baktı.

"Yakalarsan verirsin o dersi." deyip Harry'nin bileğini sıkıca tutarak koşmaya başladı. Harry başta ona ayak uyduramasa da arkalarından koşan iki kişinin ayak sesleriyle hemen Louis'ye uyum sağladı. Louis tüm sokakları avucunun içi gibi biliyor olsa gerekti. Sürekli bir yerlere giriyor ve ne yaptığından emin bir şekilde hareket ediyordu.

Harry nefes nefese kalmıştı ve bacaklarını artık hissetmemeye başlamıştı. Korkusu ağır basıyor olsa gerek koşmaya devam ediyordu. Louis bir sokağa girip biraz daha ilerledikten sonra büyük bir enkaz yığınının arkasına çöktü. Eli hala Harry'nin bileğinde, her ihtimale hazır bir şekilde bekliyordu. "Sakın ses çıkarma." diye fısıldayıp etrafındaki sesleri dinledi.

Biraz sonra "Nereye gitti bunlar?" diyen sesi duydu. Harry o an nefesini bile tutmuştu. Biri bağırarak havaya iki el ateş edince Harry irkildi. Louis onu kollarının arasına alıp üstüne siper oldu. Birkaç saniye sonra sokakta ayak sesleri tekrar yankılandı. Louis bir süre daha öyle kalıp sokağın tamamen sessizleşmesini bekledi. Sonra yavaşça geri çekilip yerinde biraz yükselerek etrafa bakındı.

Harry korkarak onu geri çekti. "Gitmişler, korkma." deyip yüzüne bakınca karşısındaki gencin soluk yüzüyle, anlamsız bakan gözleriyle ve titreyen bedeniyle karşılaştı. "Kıvırcık, iyi misin?" Harry başını iki yana salladı. Az önce ne olduğunu kavrayamıyordu bile. Bir anda diğer tarafa dönerek öğürmeye başladı.

Louis onun gerçekten iyi olmadığını anlayınca omzuna dokundu. "Hey, bir şeyin yok değil mi?" Harry dudaklarını koluna silerek ellerini saçlarından geçirdi.

"Az önce ne oldu burada? O adam eğer bizi yakalasaydı vuracak mıydı?"

"Tamam biraz kışkırtmış olabilirim adamı ama o kadarını da yapmazdı. En azından öyle umuyorum. Sen iyi misin?"

"Değilim. Bu sıçtığım mahalleden de, burada yaşamak zorunda olmaktan da nefret ediyorum. Hani bana dedin ya evini mi değiştirirsin diye öyle bir imkanım yok benim. Yol paramı zor yetiştiriyorum. Emin ol seni kızdırmamak için karşına çıkmamaya özen gösteriyorum ama bazı şeyler gerçekten elimde değil." Louis dudaklarını aralasa da geri kapattı.

"Benim yüzümden başın belaya girdi. Özür dilerim. Bunu nasıl telafi ederim bilmiyorum ama seni belaya sürüklemek istemedim. Daha fazla nefret etme benden. Bu kaldırabileceğim bir şey değil. Haklısın, sevilmek bana çok uzak bir şey ama ağır geliyor bazen birilerinin beni sevmemesi." Son birkaç gündür gözlerinden akmayı bırakan yaşlar geri gelmişti. Sürekli ağlamaktan da nefret ediyordu ama durduramıyordu kendini.

"Hadi seni evine kadar götüreyim." diyerek ayağa kalktı. Harry onun neden bu kadar taş kalpli olduğunu düşünürken buldu kendini. Karşısında biri ağlarken tek bir mimik bile oynatmıyordu. Onu takip ederken göz yaşlarını sildi.

"Beni neden sevmiyorsun Louis? Ben sana hiçbir şey yapmadım ki. Sevmemen için bir neden yok."

"Sevmem için de bir neden yok demek ki." göğsünde hissettiği acıyla buruk bir tebessüm bıraktı. "Ayrıca her olaya burnunu sokup başına bela alıp durma. O sikik yolu kullanmasan ölmezsin."

"Çok yorgundum, daha kısa diye orayı kullandım."

"İyi bok yedin. Şimdi bende birkaç gün uğrayamayacağım oraya." onun sıkıntılı bir nefes aldığını duyunca çocuklar gibi ağlamak istedi. Alt dudağı büzülmek için zorluyordu kendini. "Nerede senin evin?"

"Daha fazla yorma kendini, ben giderim."

"Yolu biliyor musun?" başını iki yana salladı. "Çattık ya. Ne zaman karşıma çıksan hayatımda olumsuz bir şey oluyor, uğursuz musun sen? Bir de ağlıyor karşımda." Harry hıçkırıklarını yutmaya çalışarak başını yere eğdi. "Ağlama artık, sinirimi bozuyorsun." avuçlarını dudaklarına bastırıp sessiz olmaya çalıştı.

"Yedi yaşındaki kardeşim bile senden daha az ağlıyordur." Harry evinin olduğu sokağa girdiklerini fark edince boğazındaki yumruyu yutmaya çalıştı.

"Burası evim." deyip köşedeki evi işaret etti. "Teşekkür ederim yardım ettiğin için ve özür dilerim seni kızdırdığım için." deyip evine girdi. Kapının yanına çöküp başını dizlerine yaslayarak gözlerindeki yaşın dinmesini bekledi. Yaklaşık iki dakika sonra büyükannesinin seslenmesiyle ayağa kalktı. Banyoya gidip yüzünü yıkadı.

Yüzünün berbat göründüğünü fark etse de yapacağı bir şey yoktu. Odaya girince gülümsedi. "Çok yorgunum, eğer bir şeye ihtiyacın yoksa uyuyacağım." dedi.

"Yüzüne n'oldu senin? Yine mi o çocuk yüzünden ağlıyorsun?"

"Hayır, ağlamıyorum. Uyumaya gidiyorum ben." deyip hızlıca odasına kaçtı. Gözlerini sıkıca kapattı. Berbat hissediyordu. Eğer aşık olmak böyle bir şeyse insanlar neden istiyordu ki bu duyguyu yaşamayı? Babası annesini hiç böyle ağlatmamıştı. Zaten babası annesine bu kadar kötü de davranmamıştı. Bu Harry'ye özel bir muameleydi ve bu durum Harry'yi çok kırıyordu.

We'll Be Alright | LarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin