Kitabı hatırlayan çıkar mı KEĞXOAŞEPXLSŞSLXL
***
Alpaslandan'
Bir ses sillesi beynimi yokluyordu.
Sesler boğuk, cümleler net.
Hâlâ bir yerlerde beni beklemesini umut ediyordum. O benim aklımdan çıkmazken acaba beni düşünüyor mu diye düşünmek, alkolden başka bir şey bilmez olmuş beynimi yoruyordu.
İnsanları fazla bilmezdi. Kim zarar verir, kim iyidir, kim kötüdür, bunları anlayacak kadar dünyayı tanımasına izin bile vermemiştim.
Korku her halükarda insana yapmayacağı şeyleri bile yaptıran bir histi ve ben korkmuştum.
Dünya gibi bir yeri onun masumluğuyla karşı karşıya getirmek istememiştim.
Sarsılmamla kendime gelirken bitik olan bedenimle birlikte etrafa bakacak dermanım kalmamıştı.
"Nasıl kilo vermişsin amına koyayım!" dedi karşımdaki adam.
Açıkçası onun bir kaç gündür aramıza katıldığını fark etmiştim ama tek bir diyaloğa bile girmeye tenezzül etmemiştim.
Elinde ki bilgisayarı karşımda ki masaya koyan Erdoğan yükseklik korkusu olmasına rağmen uçağın kalkacağını duyduğu an dibimde bitmişti.
"Elfe nerede?"
Dudaklarını bilmem dercesine büktü.
"Kaç gündür ortalıkta gözükmüyor puşt!"
Masadaki suya uzandım. Birbirinden zar zor ayırdığım gözlerimi huzursuzca kapatırken bilgisayardan çıkardığı tuş sesleri bile başımı ağrıtıyordu.
Türkiyeden çıkış yapan bütün arabaların plakaları kaydedilmişti. Plakalardan bulduğumuz konumlardan en dikkat ettiğim Rusyaya gidenler olsa da tedbiri elden bırakmamak için diğer konumları da kontrolüm altına almıştım.
Sahi, Erdoğan olmasa bir gün içinde kendimi uçakta bulamasam da yine yapmış olurduydum orası muammaydı.
Erdoğan bizimle uzaktan çalışan bir bilgisayar mühendisiydi ve mesleğinden uzak, bütün elektronik aletlere ve erişebildiği her elektriğe kontrol sağlayan bir yeteneği vardı. Kısacası uzman alanı benim bir noktada işime yarıyordu.
"Moskova'dan Perm'e kadar ayrıntılarıyla belirtili konumları inceledim." dedi dinç bir sesle. "Fakat aksaklık bizde olmalı ki Pavel'in üstüne olan bir araç ya da bir ev hâlâ gösterilmiyor."
"Siktir etsene, kokusunu özledim."
Gözlerim hâlâ kapalıydı ve hissettiğim tek şey hışırtıydı.
"Sen beni dinliyor musun?"
Gözlerimi açtım. Kan çanağı olduğunu bilmeme gerek olmayan elalarım zaten yorgunluyla kan çanağından daha beter olduğunu sergiliyordu.
Söylediklerini tekrar aklımdan geçirirken omuz silktim.
"Kalan şehirlerine bak o zaman."
Uzunca bir süre gözleri yüzümde oyalandı.
"Sen iyi değilsin."
Normal bir tonda söylediği cümleler gülmeme sebep olmuştu.
Hatta öyle ki kenarlarında kıvrım oluşan dudaklarım hafifçe aralandığında dudaklarımın arasından bir hıçkırık mı yoksa hafif bir kıkırtı mı firar ettiğini anlamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eccedentesiast / +18
ChickLitBedenim bir ateşte kavrulurcasına karıncalanıyordu ve o, O beni izliyordu. Eşsiz bir manzarayı izliyormuşçasına, sadece tutkuyla harlanan bedenlerimizi kavuşturuyor gibi değilde, ruhumuzu birbirine kilitliyormuş gibi bakıyordu. *** Eccedentesiast...