Düşüncelerim zihnimi saran bir mürekkep. Kafam da dolaşan tilkiler onun sözcüklerini fısıldıyordu. Ne kadar aklımda kalmasalar da kalbimde geçmeceyecek bir iz bırakmışlardı.
Koca cüssesine yaslandığım adam küçücük bedenimi elleri arasında dokunsa kırılacak gibi tutuyordu.
Sırtımın göğsüne yaslanmış olduğu adam, Alpaslanın beni sattığı kişiydi.
Gözlerim tekrar sinirle kapandığında anahtarı kapı deliğine soktu. Beni o duvar kenarından alıp bir arabaya atışı gözümün önüne geldi. Çok sert davranmıştı. Şimdi ise koca malikanenin önünde kapıyı açmaya çalışıyordu. Beni bıraksa kaçacakmışım gibi sert tutarken kilidi tekrar çevirdi. Sahi, bu koca malikane onun muydu?
Gecenin soğuk rüzgarı kapıyla beraber uykumu da açarken Pavel açtığı kapıdan beni de sokarak içeri girdi.
Rahatça bir nefes aldım ahşap eşyaların çevremizi sardığı koridorda. Ne gece yaşamıştım ama!
Çevremi uzunca süzdüğümde yanımda ki adamın zevkine hayran kaldım. Koridor demeye bin şahit kocaman olan yer de ahşaptan oluşan zemin bize eşlik ediyordu.
Adımlarımla çıkan ses hoşuma giderken üstümde ki gerginliğin biraz olsa da azaldığını hissettim.
Yanımda ki kapıdan oturma odası olarak kullanıldığını tahmin ettiğim yere baktım.
Yerde ki kilimler bir şark odasını nitelercesine desenliydi. Koltuklar kahverengiydi, onunla uyumlu olan masa ise sanki geçmiş yıllarda yaşayan bir oduncuya ait olan bir evdeymiş gibi hissediyordu.
Şömine ile daha bir güzelleşen salonu izlerken arkamda bir beden hissettim. "Beğendin mi?"
Gür sesi her seferimde yerime sinmeme sebep olacak kadar kalın çıkıyordu.
Ağzımdan onaylarcasına bir mırıltı çıktı. "Güzel." dedim.
Arkamda ki bedeni sırtıma yaslanırken vücudum kasıldı. Nedenini bilmiyordum fakat ürkekliğimin onun hoşuna gittiğini fark etmiştim.
"Daha bu ne ki?" dedi umursamazca fakat sesinden benimle dalga geçtiği o kadar belliydi ki.
Bir süre bekledikten sonra benden cevap gelmeyeceğini anladı. "İstersen gezebilirsin."
Şaka mı yapıyordu? İnsan kaçma ihtimalini falan da mı düşünmezdi?
"Ama dikkat et," dedi muzip bir ses tonuyla. "Koca malikanede kaybolmanı istemem."
Dışarıdan gelen gök gürültüsü onun bozuk rus aksanıyla buluştuğunda gözüme sebepsizce güzel gelmişti.
Korksam da küçük burnumu havaya diktim ve ona arkama dönerek merdivenlere doğru yürümeye başladım.
Yağmur birazdan başlayacaktı ve benim en çok korktuğum şeylerden biri de karanlıktı ve şu an yanımda kollarına sığınabileceğim bir adam bile yoktu.
Kendimi bir odaya attım. Gözlerim karanlık odaya alışamazken yanımda ki duvardan ışığı buldum ve küçük odaya beyazlığın hakim olduğu bir ışığın vurmasına sebep oldum. Şimdi daha iyiydi.
Gözlerimi çevremde gezindirirken buranın ne odası olduğunu hâlâ anlamamıştım. Duvarda ki dizili raflarda alkol şişeleri yer alıyordu. Bizim rus alkolik miydi?
Uzandım ve raflardan bir tane şişeyi elime aldım. Üstünde ki yazı okunamayacak kadar silikti fakat içinde ki kırmızı sıvı dışından görünecek kadar canlıydı.
O kadar dalgındım ki kapının ne ara açıldığını ve Pavelin iri bedeninin ne zaman dibimde bittiğini anlamamıştım. Ta ki nefesini ensemde hissedene kadar!
Yerimden korkuyla sıçradığımda şişeyi az kalsın düşürecektim. "Kural bir!" dedi Pavel düşüreceğim şişeyi eline alarak. "Eşyalarımın karıştırılmasından hoşlanmam!"
"Kural iki!" dedi ciddiliği barındıran sesini koruyarak. Çok mu kızmıştı bana? "Yaramaz kızları sevmem. Ben Alpaslan değilim ve sen onun yanında ki şımarık kız çocuğu değilsin."
"Kural üç!" Sırtımdan göğüslerime doğru giden eli yönünü değiştirerek boğazıma ilerledi. "Bu evde benim yanımda olduğun sürece," eli boğazımı sıkı bir şekilde kavradı ve kulağıma eğildi. "Benim sözümden çıkamazsın!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eccedentesiast / +18
ChickLitBedenim bir ateşte kavrulurcasına karıncalanıyordu ve o, O beni izliyordu. Eşsiz bir manzarayı izliyormuşçasına, sadece tutkuyla harlanan bedenlerimizi kavuşturuyor gibi değilde, ruhumuzu birbirine kilitliyormuş gibi bakıyordu. *** Eccedentesiast...