2.2

30.1K 601 79
                                    

Bölüme başlamadan bir şeyi açıklayacağım. Okuyun lütfen.

Telefonum yüzünden bölümleri yazmak benim için fazla sıkıntı oluyor.

Ayrı kalmamak ve yorumlar en etkin sebep oluyor bölüm yazmam da.

Bunun için sizi idare edecek bölümler atmaya çalışıyorum fakat yetmiyor. Hem kısa hem de hiç bir ilham olmadan yazıyorum bölümleri.

Kısaca şöyle diyeyim. Kısa bir süreliğine bölüm atmayacağım fakat buralarda olacağım. Kısa süreden kastettiğim beş gün gibi bir süre.

Zaten sınavlar falan derken verebileceğim en kısa süre bu.

Son bir şey eklemek istiyorum.

Şu 100k dedikleri şeyden olmuşuz KWĞXPALWŞDOALWLW

Bunun içinde ayrıca teşekkür ederiim ❤️🥳🥳

Bir yanım yaptığım şeyin pişmanlığıyla kavruluyor, bir yanım ise buruk fakat doğrusunu yapmış gibi hissediyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir yanım yaptığım şeyin pişmanlığıyla kavruluyor, bir yanım ise buruk fakat doğrusunu yapmış gibi hissediyordu.

Halledemiyordum. Kendi içimde halledemiyordum.

Evde değildi. Belgeleri aldığımda evde değildi ki benim böyle bir şey yapmayacağımı düşünmüş olacak ki dosyaları koyduğu kasa kilitli bile değildi.

Fark etmiş miydi bilmiyordum ama fark etmediğini umuyordum.

Daldığım düşüncelere bir ara vermek için karşımda oturan Alpaslana baktım.

Çatık kaşlarıyla okuduğu yazıları inceliyordu. Gerçek olup olmadığını sorguluyordu herhalde.

Her okuduğu yazıda kasılan bedeni gerilen omuzlarını ortaya çıkarıyordu.

Maşallah, iyi vücudu vardı.

Okuduklarını sindirmek istiyor olacak ki ayağa kalkarak camı açtı.

O sırada dosyayı önüme çekerek tekrar kısa bir bakış attım.

Madde ve Nikotin Bağımlılığı,

Bipolar bozukluğu,

Travma Sonrası Stres Bozukluğu.

O hastaydı. Takıntılı, bağımlıydı. Pavel psikolojik sorunları olan bir adamdı.

Ve o öyle bir adamdı ki, yanında durduğum üç hafta boyunca ne bu hastalıklarından birini bana yansıtmıştı ya da bahsetmişti.

Çoğu zaman şirkette olduğu için pek vakit geçiremiyorduk. Geçirdiğimiz zamanlarda da doğru adamı oynuyordu.

Fazla iyi rol yapıyordu.

Tek bir dosyaya bakıp aldığım üç belgeyi orada bırakarak ayağa kalktım.

Diğer belgeleri okumamıştım. Daha doğrusu okuyamamıştım çünkü bu zamana kadar yaptığı suçları okuyacak kadar cesaretim yoktu.

Onun gözümde tanıdığım adam olarak kalmasını istiyordum. Kağıtta ki o aptal mürekkepte okuduğum gibi değil.

Camdan dışarıyı dalgın gözlerle izleyen adamın yanına doğru adımladım. Yüzünde ki o yorgun ifadenin sebebini anlayamıyordum.

Tam arkasında durduğumda kollarımı beline sarmamak için kendimi zor tuttum. Kokusunu içime çekmeyi ne çok isterdim aslında.

Gözleri camda ki yansımama takıldı. Bakışlarımız kesiştiğimizde benden utanıyormuş gibi anında başını çevirdi.

Camda ki kendi yansımasına da bir bakış attığında gözlerinin nefretle parladığına şahit olmuştum.

Başını eğdiğinde sonunda yapmak istediğimi yaptım ve gururumu ayaklar altına alarak kollarımı arkasından beline sardım.

Kollarım bedenini sarmaladığında başımı sırtına yasladım. Özlemiştim.

"Neden böyle yapıyorsun?" dedim sesimde ki ters tonu saklamaya çalışarak. İstediği bu değil miydi? Neden şimdi saçma sapan haraketlerle tepki veriyordu ki!

Gözlerim tereddütle kısıldı. "Bana mı kızdın?"

Eğdiği başını ani bir haraketle kaldırdı.

"Hayır, hayır." diye açıklamaya çalıştı telaşla.

Gözlerini sinir ve anlamsızlıkla yumdu ve sakin kalmaya çalışarak geri açtı.

"Kızdığım kişi sen değilsin."

Derin bir nefes aldığında kendimi aldığı nefeste soluyormuşum gibi ona sokuldum.

"Kime kızdın o zaman?"

İçimde ki o küçük kız çocuğu sesimde kendini belli ederken Alpaslan ağırca yutkundu. "Kendime."

Açıklama istercesine yüzüne baktım fakat o nasıl utanıyorsa yüzüme bile bakmıyordu. Üstelik vücudum dibine kadar girmişken.

"Kendime kızıyorum Mezra. Seni daha ne olduğunu bilmediğim bir adama kendi ellerimle verdiğim için kendime kızıyorum."

Gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

"Kafamı sikeyim!"

Bunu bir kaç kez daha tekrarladı.

Onun suçu olduğunu kendime hatırlattım. Hatırlattım ki gidip başını boynuma gömmeyeyim. O suçluydu ve dediği şeyler de haklıydı.

Gözlerime baktı bir şey dememi beklercesine.

"İçinden geçenleri söyle." dedi. "Gerek en ağır cümleleri kur birtanem ama susma."

Sustum. Ona verebileceğim en güzel cevabı bu şekilde verdim.

Ruhum prangalarla savaşırken, dilim onun istediği şeyleri söyleyemezdi.

***

Eccedentesiast / +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin