3

328 33 58
                                    

İyi okumalar.

Adal (Ortaçağ):

Artık evde değildim. Artık evde değildim. İçimden sürekli bunu söylüyordum.

Etrafıma baktım. Savaş alanındaydım. Yerde bedeninin belli bölümleri kopmuş ya da kesilmiş cesetler vardı. İğrenç bi koku burnuma doldu. Kanın ve kirin kokusu. Bir bağırtı duydum. Arkamı döndüğümde cılız bi adam elinde kılıcıyla üstüme koşuyordu. Kılıç omzumu kestiğinde olayın ciddiyetini yeni yeni kavrayabiliyordum. Bu bir rüya değildi.

O an elimde olduğunu fark ettiğim kalkanla adamın ikinci hamlesini zor da olsa engelledim. Yaram vardı. Derin bir yara. Ve kalkan da oldukça ağırdı.

Neyseki cılız adam dengesini kaybetmiştide  yanımda dost olan bir asker ona doğru salladı kılıcını, onu yere serdi.

"Alba kendine gel!"

O isim. O yaşlı adamın söylediği isimdi.

Acıyla yutkundum. Kanım öylesine boşalıyordu ki gözüm kararmaya başlamıştı bile.

"İyiyim ben." Dedim. Değildim, hem de hiç... 

Beni kurtaran askerin arkasından biri saldıracaktı ki atılıp onu engelledim. Ama bu ani hareket yaramı çok zorlamıştı ve bedenimi sarsmıştı. Kendimi yere bıraktım. Bu olanların bir kabus olmasını umarak.

Çok geçmeden gözlerim kapandı.

Bu kadar mıydı? Benim sonum bu şekilde mi olacaktı? Çok saçma. Bir mantığı olmalı. Bir açıklaması olmalı.

****

Sena'dan:

En tuhaf hissettiğim gündü herhalde bugün. Sabah koşarak Adal' ın kapısına gelmiş ona kolyemi hediye etmiştim. Oysa dün böyle bir niyetim yoktu. Üstelik bayılmıştı. Onu zar zor evine taşıdım.

Açlıktan olmalıydı. Gece geç yatar sabahsa benim için erkenden kalkardı. Balık etli olduğu için spora başlamıştı bu yüzden kilo almamak için gece yemek yemezdi. Bundan dolayıydı.

Onu yatağına götürdüm. Ardından annesiyle mutfakta ona yemek hazırlamaya koyuldum.

Kapısının açılma sesi geldiğinde ellerimi yıkadım. Lavoboya yöneldim. 

Aynanın karşısında buldum onu. Aval aval aynaya bakıyordu.

"Günaydın uykucu."

Korkuyla bana baktı.

"Sen kimsin?!"

"Çok komik."

Etrafına sanki yabancıymış gibi bakındı.

"Açlıktan şekerin düştü bayıldın. Annenle sana bir şeyler hazırladık. Gel ye."

"Annem mi?"

"Evet. Adal şakanın sırası mı geç mutfağa ye yemeğini."

Omzundan tuttuğumda geri çekildi. Yanımdan geçerek çıktı. Mutfağa yöneldiğinde peşine bende ilerledim.

Mutfağa girdiğimizde annesine bakıp dondu.

"Anne?"

"Efendim." Kendinden kısa olan annesine öyle bir sarılmıştı ki kadının ayakları kesilmişti yerden.

"Kız belin ağrıyacak." Bıraktığında yanaklarını öpmeye başladı kadının.

"Ne oldu buna?"

"Ah bi bilsem."

*****

Adal'dan (orta çağ);

Gözlerimi açtığımda vücudumdaki inanılmaz acıyla kasıldım.

"Ah!"

"Sonunda uyandın." Kafamı çevirip konuşan adama baktım. "Günaydın Alba."

"Sen?" Bana defteri veren adamdı bu. Başıma giren ağrıyla dişlerimi sıktım.

"Ne oldu bana?"

"Hatırlamıyor musun?" Şüpheyle bana baktı.

"Neyi?"

"En son hatırladığın şey ne?"

"Yaralıydım. Acıyla yere düştüm. En son bunu hatırlıyorum. Ayrıca sen kimsin?"

"Seni yaralı halde bulan adamım."

"Savaş alanından?"

"Savaş bittiğinde komutanlara yaralılardan bazılarına yardım edebileceğimi söyledim." Yerdeki diğer saman yataklarının sebebi anlaşılmıştı.

"Diğerlerinin yarası seninki kadar ağır değildi."

Yatakta zorla da olsa oturur pozisyona geçtim. Omzumdaki sargı dikkatle sarılmıştı. Adını bilmediğim bu adamın tecrübesi var gibiydi.

"Kıyafetlerini torunuma çıkarttırdım. Rahatsız olma diye." Şu an en son umrumda olacak şeydi bu.

"Sorun değil." Pencereden sızan güneş yüzüme vurduğunda gözlerimi kapattım.

"Teşekkürler ihtiyar. Sana bi can borcum var."

"Bana borcun yok. Ama çok istiyorsan seni iyileştirmek için aldığım malzemelerin borcunu öde otacıya."

Gözlerimi ovdum.

"Otacı nerede?"

"Acele etme. Henüz tam iyileşmiş sayılmazsın."

"Borcumu ödeyip orduya katılmak istiyorum."

"Sabırlı ol. Gücün yerinde bile değil. Orduya gitsen seni böyle alırlar mı?"

Doğru söylüyordu. Ayağa kalktım.

"En azından hava alayım."

"Bak o olur. Ama çabuk gel. Yemek yemelisin."

"Tamam."

Evden çıkıp tozlu yolda çıplak ayak ilerledim. Ormana bakan çimenliğe yürüdüm. Küçük bir tepecikti evin bulunduğu yer. Biraz ileride nehir vardı. Birkaç kadın çamaşırlarını yıkıyordu. Gözlerimi kapatıp yüzüme vuran güneşi ve çimen kokusunu hissettim. Garip bir hisle doldu içim. Özlem gibiydi. Ama neden?

"Uyanmışsın." Gözümü açtım. Yanıma gelen yaşının on beşe  yakın olduğunu tahmin ettiğim bir kızdı.

"İhtiyarın torunusun galiba."

"Evet."

"Teşekkürler."

"Lafı bile olmaz. Siz bizim canımızı korumak için savaşıyorsunuz." Gerçekten böyle mi düşünüyordu. Yoksa kibarlık olsun diye mi böyle söylüyordu anlamadım.

"Yine de can borcum var."

"Bunu düşünme iyileşmeye bak. Bu bizim için yeterli olur." Açlıktan neredeyse kemikleri sayılıyordu. Benden yemek ya da para isteyebilirdi. İstemedi. Üstelik yaşlı bi adamla bana bakmıştı.

"Ne zamandır uyuyorum?"

"Üç hafta oldu." Üç haftadır bakıyorlardı bana. Borcumu ödemeliydim. İstemeseler bile en azından bir işin ucundan tutmalıydım.

Kızın elindeki sepeti aldım.

"Napıyorsun?"

"Çamaşır yıkayacaksan bırak yardımcı olayım." İtiraz edecekken susturdum. "Bana bu koymaz. Merak etme." Nehire doğru ilerledim. Kız da peşimden geldi.

~~~~~~

İftara kadar vakti geçmeyenlere gelsin bu bölüm :)

KIRIK AYNA • GXGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin