İyi okumalar.
Adal'dan (Orta Çağ);
Onuncu gündü buraya geleli. Talimler, oyunlar, kavgalar derken birkaç gün kalmıştı yola çıkmamıza. Bu süreçte kılıç kullanmayı daha iyi becerir oldum.
Öğlen handa yemek yedikten sonra Lio' yla yürüyüşe çıkmıştık. Kalenin yüksek duvarlarının içindeki zenginlik o duvarların ardına gelince kayboluyordu.
Büyük kapıdan çıktık ve zenginlik kayboldu. Kokan ve zayıflıktan kemikleri sayılan insanların arasında yürürken bize imrenerek bakan gözlerini görüyordum. Lio'ya baktım. O bunu fark etmeyecek kadar böbürleniyordu son talimlerden sonra.
"Ava gidelim."
"Daha yeni yedik."
"Biz yedik. Onlar yemedi." Gözümün kesiştiği insanlara baktı.
"Onlar için mi ava çıkacağız?"
"Evet. Beğenemedin mi?"
"Hayır. Elbette beğendim. Ama-"
"Ama?"
"Hani her koyun kendi bacağından asılırdı. Aç olmaları onların sorunu değil mi?" Doğru sayılırdı. Bu aç hallerine rağmen krallarını düşünen aptallara acımak ona da mantıksız geliyordu. Ama bir noktada onların yerine koydu kendini. Aç, perişan habire kurtarıcı bekleyen bir grup insan.
"Onları aç bırakanlar suçsuz değil mi?" Adal'ın bunu söylemesi sakıncalıydı. Fakat bunu düşünmedi. Lio şaşırsa da kafa salladı.
"Doğru."
Yönümüzü kaleye çevirdik. Atları ve av malzemelerini almamız gerekiyordu.
Yanımıza en iyi okçulardan birini almıştık. Sonuçta ikimiz de kılıç kullanıyorduk.
*****
Yazar'dan;
Kaçan yaralı ceylanın peşinden nefes nefese koşmuşlardı. Alba eğilip ellerini diz kapağına koydu. O sırada boynunda taşıdığı kolye çenesine çarptı. Yol boyunca kolye boynundaydı. Fakat şu an dikkatini çekmişti.
Ayağa kalktı. Eli kolyede Lio'ya baktı. Ceylanın arkasından koşuyordu.
"Lio! Sakin ol bayılacaksın!" Dediği gibi olmuştu. Yüzü kıprımızı kesilen Lio önce durdu ardından sarsılarak bayıldı. Kondisyonu iyi sayılmazdı.
Alba kolyeye dokunmayı bırakıp Lio'nun yanına gitti. Ardından okçuya seslendi.
"O ceylanı kaçırma!"
Yerde yatan bedene baktı.
"Of Lio." Bu çocukla çok işi vardı. Bunu biliyordu.
Ağır bedeni zorla sırt üstü gelecek şekilde çevirdi. Ardından diz çöktü. Lio' nun yüzüne baktı. Sertçe tokat attı.
"Ah!"
"Sonunda kendine geldin."
****
"Yine de yakaladık."
"Evet sana rağmen Lio." Alba' nın söylediği şeye karşılık başını eğdi.
"Sakin olmalıydın. Hızlı koşmak hedefe hızlı varmak demek değildir Lio, eğer ayarını bilmezsen yolun yarısında tıkanırsın. Bir bakmışsın arkandakiler önüne geçmiş. "
"Haklısınız efendim."
"Şimdi bırak boynunu bükmeği de dağıt insanlara etleri. Karınları doysun."
O sırada gerçek Alba, bu yeni evdeki insanların garip bakışlarıyla karşı karşıyaydı.
Sena sinirli de olsa iş ciddiye bindiği için gelmiş sevgilisinin yüzüne bakıyordu.
"Böyle olmayacak yarın bir doktora götürelim kızı."
"Evet."
Annesiyle babası odadan çıktıktan sonra Sena sinirle baktı.
"Sen gitmemiş miydin?"
"Bir şey oldu sandım. Numaracı."
"Ne numaracısı ya? Kolye diyorsun. Ben almadım diyorum. Sinirlenip gidiyorsun."
"Gelerek hata yaptım zaten."
"Evet niye geldin ki?"
"Sendeki usbmi almak için geldim."
"Us- ne?" Sena yüzüne bakan kızın nasıl bu kadar iyi oynadığını düşündü. Numara yapıyor gibi değildi.
"Adal bak gerçekten kızmayacağım kayıp mı ettin kolyeyi?"
"Bak adım Adal değil ve kolyen de bende değil." İşte şimdi gerçekten endişelenmeye başlamıştı.
"Aşkım başını mı vurdun?" Bayıldığında vurmuş olmalı diye düşündü Sena. Sevgilisinin yanına gelip yanağına koydu elini.
"Aşkım?" Geri çekilen sevgilisine korkuyla baktı.
"Sen cidden iyi değilsin."
Adal'dan (Orta çağ);
Toplanan askerlerle orduya katılmak için yola çıkmıştık sonunda. Yaklaşık yetmiş kişi vardı arkamda. Üsleri olarak ise ben. Bilmediğim bir yolda onlara eşlik ediyordum.
"Kaç kişi olacakmış?"
"Yedi yüz elli."
"Az değil mi?"
"Kontluk alacağız şehir değil. Ayrıca gönüllü katılmak isteyenler azaldı çavuşun dediği kadarıyla." Dedim. Talim yaparken bilgi de toplamıştım. Gideceğim yeri bilmiyor olmam öğrenmeyeceğim anlamına gelmiyordu.
Bu geçmişi hatırlamama olayı ise canımı git gide sıkmaya başlamıştı. Düşünürken kolyemle oynadığımın farkında bile değildim.
"Kolyeniz güzelmiş." Dedi Lio.
"Teşekkürler."
"Özel mi? Sürekli boynunuzda." Özel olmasa bunca süre boynumda olur muydu diye düşündüm. Başıma giren ağrıyla cevap verdim.
"Galiba."
"Yine mi baş ağrısı?"
"Evet. Arada vuruyor."
"Artmaya başladı ama. Bir otacıya mı görünseydiniz?"
"Sırası değil Lio. Orduya bir katılalım. O zamana kadar geçmezse bir bakarız."
"Kral nasıl gözüküyor?" Bu çocuk çok soru sormaya başlamıştı.
"Lio başım ağrıyor. Lütfen sorularını sonraya saklayabilir misin?"
"Peki efendim."
***
Sonunda iki tepeciğin ortasındaki çadırları gördüğümüzde orduyu bulduğumuzu anladım.
Gelişimizi görenler hareketlenmiş selam vermeye başlamıştılar. Anlaşılan tanınan biriydim. Kendim hatırlamasam da bu iyiydi.
~~~~
İyi sahurlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK AYNA • GXG
General FictionYazdığı her şeyin gerçek olduğu bir dünyada yazarın macerasına şahit olun.