Sena'dan;
Adal'ın bu garip hareketleri bizi psikolog yoluna mecbur etmişti. Onun stresten kaybolmuşluk hissine kapıldığını söylemişti ama bir oyuncu nasıl fare kullanmayı unutacak kadar kaybolurdu.
Eve geldiğimizde onu masasına oturtup bilgisayarı açmasını söylediğimde aval aval klavyeye ve fareye bakmaya başladı.
"Bunlar ne?" Eğer bilgisayarı unutacak kadar ciddiyse şaka değildi. Numara yapabileceğini düşünerek onlarda kaldım. Eline ne telefonu almıştı ne de bilgisayara oturmuştu. Üstelik aşırı hareketliydi. Tanıdığım adal üşengeçti, su almak için bile kız kardeşini arar ona getirtirdi.
Ama bu Adal habire dışarı çıkmak istiyor. Annesinin dediklerini ikiletmiyordu.
Ve benimle yakınlaşmaktan kaçıyordu. Başta çok dikkat etmesem de artık canımı yakmaya başlamıştı. Sevgilim benden kaçıyordu. Adal sadece başlarda kaçmıştı benden onun dışında hep kovalayan oydu.
Eğer böyle bir ihtimal olsa Adal'ın başka biri olduğunu düşünmeye başlardım.
Adal'dan (Orta Çağ);
Çadırlar kurulmuş askerlerin bir kısmı talim yaparken bir kısmı kendi halinde takılıyordu. Komutanlardan biri gelip önümüzde durdu. Atları bırakıp komutana yöneldik.
"Ben çavuş alba kuzey şehirlerinden gönüllüleri getirdim."
"İyi yapmışsın Alba. Askerler çadırlarınızı kurun." Arkamdakilere dedikleriyle hareketlendiler. Lio'nun bakışları beni buldu. Kafamla gitmesini işaret edince bohçasıyla ilerledi.
Yanımdan ayrılmak istemiyordu. Ama onun annesi değildim. Kendi başına ilerlemeliydi.
"Öldüğünü düşündük." Saçları ve sakalları grileşmiş komutan eli belinde konuştu.
"Beyaz ışığı gördüm diyebilirim."
"Beyaz ışığı görmemiş insandan komutan olmaz." Babacan bir şekilde güldü. Temiz kesim sakalları ne çok uzun ne çok kısaydı.
Gülümsedim.
"Artık tam bir komutanım o zaman."
"Bunu bu savaş gösterir. Birkaç isyancı veya bağımsızlık peşindeki çapulcuları avlamak kolay. Mesele büyük savaşta."
"Haklısın."
"Yorgun olmalısın dinlen. Ardından yemeğe katıl."
"Kral da burda mı?"
"Hayır. Mareşal Hans onun yerine geldi. Bu büyük bir savaş ama kralı getirtecek kadar değil." Mareşal Hans'ı birkaç kişiye sormuştum. Kralın çok sevdiği biriymiş. Kimi ona kralın sağ kolu kimi ise kralın damadı dermiş. Bu savaş o kadar büyük olmasa da büyüktü.
"Savaştan sonra kralı görebilir miyim?"
"Görmek ister mi bilmem son zamanlarda bu savaşlar onu çok gergin yaptı."
"Anladım. Teşekkürler."
"Gel seni çadırına götüreyim."
"İyi olur. Bu arada adınız neydi?" Bana şaşkınca baktı.
"Bilmiyor musun?"
"Bu yaralanmadan sonra bazı şeyleri hatırlamaz oldum. Affedin."
"En azından aklın yerinde bu da bir şeydir. Adım Tomund, yüzbaşı Tomund. "
"Sağ olun yüzbaşı."
Yüzbaşı beni diğer askerlerden daha ayrı merkezi bir yerdeki çadıra götürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK AYNA • GXG
قصص عامةYazdığı her şeyin gerçek olduğu bir dünyada yazarın macerasına şahit olun.