Wukong sopasını yere saplamış ve kuyruğunu sopasının ucuna dolamış halde meditasyon yapıyordu. Normal şartlar altında bu kadar rahat takılamaması gerekiyordu ancak binden fazla canavarı öldürdüğü için etrafta ona bulaşacak hiç canavar kalmamıştı. Bu yüzden de gücünü korumak adına meditasyon yapmaya başlamıştı.
Kuyruğu sayesinde rahatça sopasına tutunabiliyordu ve sopasına tutunabiliyor oluşu da onun havada bağdaş kurmasına izin veriyordu. Bu yüzden çok rahattı. Eğer yerde, tamamen kanla kaplanmış toprağın üzerinde meditasyon yapıyor olsaydı kesinlikle ama kesinlikle odaklanamazdı.
Aslında meditasyon yapmak yerine canavar avlamaya da gidebilirdi ancak buna gerek görmemişti. Sonuçta canavarlar herkesin üstesinden gelebileceği seviyedeydi. Kimse canavarlar karşısında aşırı zorlanmamalıydı. Belki Sayk ve Scarlet canavarlar karşısında zorlanabilirlerdi ancak onlarda bir şekilde üstesinde gelirlerdi.
En azından Wukong bu şekilde düşünüyordu.
Canavarların peşine düşmeye gerek görmediği için de burada kalıp meditasyon yapma kararı almıştı. Birkaç canavar ona saldırırsa onları öldürüp geçerdi ancak onun isteği başkaydı. Bir tanrıyla dövüşmek istiyordu. Ejder'le yaptığı -her ne kadar Ejder bariz bir şekilde onu ezmiş olsa da- savaş dışında binlerce yıldır güçlerini hiç kullanmamıştı.
Yani şu anda karşısına bir tanrının çıkması onun için sonsuz bir nimet niteliği taşıyordu. Derken...Wukong güçlü birisinin adım seslerini duymaya ve varlığını hissetmeye başladı.
(Wukong)-Hmm. Tanıdık bir aura.
Wukong zaten bir tanrı olduğu için neredeyse bütün tanrıları tanıyordu. Yani gelen kişiyi de sadece aurasından tanımış olması tuhaf bir durum değildi. Asıl tanıyamasaydı tuhaf olurdu.
(Wukong)-Beklediğimden erken geldin. Ben biraz daha beklerim diye düşünüyordum.
Wukong hala gözlerini açmamıştı ancak konuştuğu kişi ağaçların arasında durmuş onu izliyordu.
(??)-Bilirsin, savaş tanrısı olmak zor. Sürekli savaşmak istiyorum.
(Wukong)-İlk başlarda bende öyleydim biliyor musun? Ama merak etme. Bir yerden sonra alışıyorsun.
Wukong kendisini Yasak Krallığa kilitleyip savaşmayı bıraktıktan sonra yaklaşık olarak 100 yıl boyunca içindeki dövüşme arzusunu bastırabilmek adına meditasyon yapmıştı ve 100 yıllık sessizliğinin ardından içindeki savaşma arzusunu tam anlamıyla söndüremeyince kalkıp etrafı birbirine katmış ve kendisini rahatlatmıştı.
Ondan sonra da paramparça ettiği her şeyi tekrar eski haline getirene kadar uyumadan çalışmıştı. Her şeyi tamamen düzelttikten sonra ise bir kez daha meditasyon yapmaya başlamıştı ve 200 yıl kadar sonra içindeki bütün savaşma arzusunu söndürmeyi başarmıştı. Şimdi ise savaşma arzusu 1000 yıl önceki haline kıyasla çok ama çok daha fazla ancak artık "nirvanaya" erişmiş olduğu için duyguları üzerinde mutlak bir hakimiyete sahip ve onlar altında ezilmeyecek kadar iradeli birisi.
(??)-Beni kendinle bir tutma Wukong. Senin aksine ben bir Savaş Tanrısıyım ve benim içindeki savaşma arzusunu hiçbir şey kontrol altına alamaz.
Bu sözleri söyledikten sonra tanrı, ağaçların arasından çıktı ve bedeni gözler önüne serildi. 2 metreden biraz daha uzundu oldukça kalıplıydı. Kafası aslan kafasıydı ve sırtında 8 adet örümcek bacağına benzer uzun çıkıntı vardı. Bir elinde mızrak diğer elinde ise kalkan tutuyordu ve gerçekten de bir Savaş Tanrısı olduğunu kanıtlayan ağır bir auraya sahipti.
(Wukong)-Merak etme. Öldükten sonra ayaklar altına alınacaksın zaten.
(??)-Bu kadar kendinden emin olman beni küçümsediğin anlamına mı geliyor?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderha İmparator (+18)
AcciónGeçmişte yaşadığı şeyleri tekrar tekrar yaşamamak adına sürekli güçlenmek için çalıştı ve çalışmaya devam ediyor. Sonunda güçlenmek için doğru yeri bularak olabileceği en güçlü hale gelecek ve bu yolda yoluna çıkacak olan her şeyi ve herkesi yok ed...