Yoongi tekrardan bir öpücüğü başlatırken solukları daha da hızlanmış ve kalçalarını daha da bastırmıştı altındaki bedene. Büyük eller anında üzerindeki kalçaları iki yandan tutup üzerinde sabitlerken kafasındaki karışıklıkla devam ettirdi Yoongi'yi.
Şu an ne hissediyordu ve ne düşünüyordu? Hangi noktaya kadar bunu devam ettireceklerdi ve ne kadar doğruydu? Zaten yıpranmış olan Yoongi'nin duygularını bir de o yıpratmak istemiyordu, hiç. Onunla ilgili veya ona karşı olan her bir hareket ve söylenecek söz hakkında on kere düşünürdü fakat sertliğinin üzerindeki asla durmak bilmeyen kalça bunu engellemek için birebirdi.
Ellerini kalçalarından uyluklarına doğru kaydırıp sıkarak küçük bir uyarı vermiş ve dudaklarını ayırıp onun adını zikretmişti sadece.
"Yoon."
"Joon." öpüştükleri için bozulan soluklarını umursmadan devam etti. "Beni sevmeni istiyorum, en derin noktalarıma kadar dokun ve beni sev, her yerimi sev istiyorum. Seni sevmeyi istiyorum, en uç noktalarına kadar dokunmayı, seni sevmeyi, her yerini sevmeyi istiyorum." Yoongi'nin arsızlaşan cümleleriyle derin bir nefes alan esmer bir süre sadece karşısındaki ondan cevap bekleyen gözlere baktı.
Gözlerinin en içine bakmak istiyordu, şu an onun bu hareketlerinin bir önceki yaşanan olayları kendi içinde örtbas etme çabası mı olduğunu yoksa artık bütün bu yaşanan olayları bizzat Namjoon'un görmesine rağmen onu bırakmayıp yanında olduğu için gerçekten sevmek ve sevilmek mi istediğini anlamaya çalışıyordu.
Her iki durum için de anlardı Yoongi'yi, ilki kesinlikle bir kaçıştı ve eğer bu yüzden onunla birlikte olursa sonrasında pişman olurdu ve Namjoon, ona kendisini kötü hissettirecek hiçbir şeyi yaptırmazdı, yapmazdı. Fakat eğer ikinciyse, ona istediği her türlü sevgiyi vermek için can atacak olan bir tarafı da vardı.
Lakin önce anlamalıydı. Kendisininden daha çok önemsediği bu adamın tam olarak neler düşündüğünü anlamalıydı.
Yoongi onun kafasındaki karmaşayı anlayınca içi daha da kıpır kıpır olmuştu. Altındaki beden en zor noktadaydı ve hala kendisini değil de onu önceliğe koyuyordu.
Derin bir nefes aldı. "Namjoon, sen gitmedin." gülümsedi. "Tabii gitmem diyorsun içinden ama o kadar kolay değil, her bir şeyi duydun ama gitmedin, yanıma geldin. Bütün ezilip moraran yerlerimi gördün, en çirkin halimi gördün fakat o zaman bile bana olan bakışların... Asla anlatamıyorum, hiçbir değişiklik yoktu bakışlarında. Bana herkes iğrenerek baktı Namjoon, dövülüp kapı önüne atıldığımda arkadaşım dediğim tüm o komşu çocukları aynı bir bok çuvalına bakarmışçasına bakmıştı bana." Namjoon'un bir eli, beli ile sırtı arasındaki kısımda yavaş yavaş hareket edip buldunuğu yeri sıvazlarken devam etti.
"Lise ikiye giderken hoşlanıp açıldığım çocuk önce beni kabul etmiş o günün akşamı bunları öğrenen babamın dayakları yüzünden dağılan yüzümü sonraki gün okulda gördüğünde iğrenip ayrılmıştı benden. Senin gibi sorunlu birisiyle birlikte olamam başımı derde sokmaya değmezsin, demişti." yüzündeki çatık kaşlı ifadesinin ardından başını bunları artık hiç umursamadığını göstermek istercesine sağa sola salladı. Ardından ellerini kucağında olduğu adamın omuzlarına yaslayıp birleştirdi, böylelikle yüzleri biraz daha yaklaşmıştı.
"Ama sen buradasın Namjoon. Bütün o her şeyi gördün, duydun. Yaralarımı sarmaya çalıştın Namjoon. Seni seviyorum, sana olan duygularım hiçbir zaman basit şeyler olmadı ama senin bana olan duyguların.. O halimle bile bana öyle güzel baktın ki ben seni, senin beni sevdiğinden daha da çok sevmek istiyorum Namjoon. İçimde sevgiye dair ne varsa sana vermek istiyorum."
"Ve senin olmak istiyorum çünkü sen kendini her bir zerreye öyle bi ilmek ilmek işledin ki, her melodidesin ve her yara izinde." Gülümseyerek bitirdiği cümlelerinin ardından söylediklerini fark ederek gözlerini büyütmüştü koskocaman.
Aman tanrım neler demişti öyle, resmen ilan-ı aşk etmişti karşısındaki adama!
Namjoon, Yoongi'nin kızaran yanaklarını gördüğünde dayanamayıp aralarındaki mesafeyi kapatarak öpücüklerini küçük yüzün her bir yerine dokundurmaya başlamıştı. Yoongi'nin gözleri bunun karşısında daha da açılabilirmiş gibi açılırken birer damla gözyaşı düşmüştü harelerinden, hangi duyguyu hissettiğini bilmiyordu gerçekten.
Namjoon yavaşça ayrılırken öylece susmuş yüzüne bakıyorken yavaş yavaş saçlarını okşamaya başlamıştı.
"Güzel bebeğim.. Bana böylesine güveniyor oluşunu çok seviyorum ama bunu şimdi yapmak bana doğru gelmiyor. Hem tanrı aşkına her yerine darbe aldın nasıl ağrı çekeceğini tahmin edebiliyor musun? Bunu güzellikle yaşamanı istiyorum, ağrılar içinde değil. Emin ol en az senin kadar ben de istiyorum, sadece ruhlarımız değil bedenlerimiz de birbirine karışsın diye ama seni daha da incitmek istemiyorum."
Yoongi, onun güzel sözlerinin ve okşayan dokunuşlarının altında bir kediymişçesine sırnaşıp kabul etmişti söylediklerini. Namjoon'un dediği gibi bu güzel bir şekilde olmalıydı. Dayakların, morlukların ve ağrıların arasında olmamalıydı.
Namjoon, onun tebessüm bulunduran dudakalrına ve kapanmış gözlerine bakınca bir elini sırtına koyarak oturduğu yatakta geriye doğru uzanmış kucağındaki bedeni de kendi üzerine yatırmıştı.
Yoongi, üzerine yatmış olduğu bedene sıkıca sarılarak sarmalamıştı.
"Seninle sonradan çok uzaklara gidelim olur mu? Bize ait küçük bi hayatımız olsun mutlu olduğumuz, herhangi bir duvarı acı hatırlatmayan, odaları üzgünlük barındırmayan." Namjoon, Yoongi'nin konuşması ardından göğsündeki başı öpmüş ve derin bir nefes almıştı.
"Seninle el ele verip yapamayacağımız hiçbir şey yok." Ona sarmış olduğu bir eli ayırıp kendi eliyle kenetlemiş sıkıca tutmuştu. "Biz hep böyle." Yoongi sessizce konuştuğunda ise gülümsemişti.
"Evet, Biz hep böyle." Aralarına kısa süreli bir sessizlik girmişti ikisi de kenetlenmiş olan ellerine bakarken derin düşüncelere girmişti.
İç içe girmiş parmakları çok güzel bir uyumla öylece yatağın üzerinde duruyorlardı, aynı bir puzzle parçası gibiydiler.
"Ben her zaman yanında olacağım Yoongim. Düştüğünde kaldıracağım ve kanadığında saracağım gerekirse ben de kanayacağım. Bu hiçbir zaman bana yük olmayacak." Yoongi gülümseyerek ağlamaya başladığında kaşlarını çatmıştı. Bu çocuk duygu durumunu alt üst etmekte birebirdi gerçekten. Kaç olmuştu ve mutluluktan gözleri doluyordu resmen!
Sikerler, kimin umrundaydı? Namjoonla olduktan sonra üzüntüden ağlasaydı da çok umurunda olmazdı bundan sonrasında.
"Hep böyle sarmalanmış şekilde kalsak ne olur sanki!" Namjoon, onun mızmızlanan sesiyle kıkırdamıştı. Yoongi ise göz devirmişti, kendisi gibi temastan nefret eden birisini ne hale getirmişti bir de kıkırdıyordu!
Yorgunlukla göz kapakları düşmeye başladığında esmer genç de sessiz kalıp saçlarını okşamıştı usulca. Oldukça yorulmuştu ve güzelce dinlenmesi gerekiyordu.
Çok bir vakit geçmeden boynuna vuran nefesler düzene girdiğinde onu daha rahatça uyuyabilmesi için yan tarafına doğru yatırmış, küçük yatakta sıkışmaması için de yan dönerek kolunu başının altına almıştı.
Yoongiyle beraber uyumaya iyice alışmıştı ve artık hep onunla uyumak istiyordu.
Kendi düşüncesine gülerken derin uykuya dalmış olan bedeni izledi bir süre. Uykusunun arasında dudaklarında oluşan küçük tebessüm onun da dudaklarına bulaştığında parmak ucuyla gülümsemesini okşamıştı.
"Rüyalarının uğruna uyuyan sen, dinlenebilirsin, bugünlüğüne rüya bile görme.*"
w
*agust d - snooze
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cinnamon boy - namgi
Ficción Generalama eğer beni incitmeden sarılırsan bunu yapan ilk kişi sen olacaksın •şiddet içermektedir