Yoongi ve Namjoon biraz daha gençlerle doluşan caddelerde yürüyüp en sonunda Namjoon'un ısrarları sonucunda Yoongi'nin evine kadar birlikte geldikten sonra ayrılmışlardı.
Yoongi birçok defa onun yanında kendini oldukça küçük hissetmişti fakat bu onu hiç rahatsız etmemişti. Şimdiye kadar kısa ve sıska olan bedeninden hep şikayetçi olsa da bugün Namjoon'un uzun ve kalıplı bedeninin yanında hiç rahatsız edici gelmemişti bu durum.
Yüzündeki büyük gülümseme ile kapıya kadar girmesini bekleyen Namjoon'a el sallayıp elindeki biraz paslanmış anahtarla ahşap kapıyı açtıktan sonra ses çıkarmamaya ve hala kendine bakan Namjoon'a bir şey belli etmemeye çalışarak içeri girmişti.
Işıkların açık olmayışı ile herkesin uyuduğunu düşünerek kaşlarını çatmış bir şekilde telefondan saate baktı. Okul çıkışları da normalden geç olduğu için ve üzerine ders çalışıp bir şeyler yediklerinden saat ilerlemişti.
Bunun yarın sorun olmaması için içinden dua ederek parmak uçlarında ses çıkarmamaya çalışarak merdivenlere yöneldi. İlk basamakta ahşap parke ses çıkardığında anında bulunduğu ortamdaki ışık yanmıştı.
Bunun ardından ne geleceğini bilerek birkaç saniye gözlerini sıkıca yummuş ve arkasına dönmüştü.
"Sen ne yapmaya çalışıyorsun lan orospu?" yıllardır duyuduğu hakaret tekrardan kulaklarına doluştuğunda burnu sızlamıştı lakin bunu karşısındaki adama belli edecek değildi.
Sanırsa hiçbir ona karşı söylenmiş hakaret içerikli söz bu kelimenin onun canını yaktığı kadar yakamazdı canını.
"Ne yaptığımı söylersen daha iyi bir cevap verebilirim." dedi gözlerinden neredeyse ateş çıkan adama rahat bir tavır takınarak. Bu rahat tavrın birkaç dakika sonrasında hiç iyi bir etki etmeyeceğinin farkındaydı lakin kendisini de değiştiremezdi; onu sinir eden bir insanı sinir etmek huyunda vardı, sadece sakin davranıp karşısındaki kişiyi delirtmek bir nevi silahıydı.
"İçinde bulunduğun bok çukuru yetmezmiş gibi daha çok içine mi gömülmeye çalışıyorsun lan sen? Tanrı'nın tüm gazabını bu eve mi çekmeye çalışıyorsun sen it?" Hiçbir şey demeyerek her geçen saniyede karşısındaki adamın köpürüşünü izledi Yoongi.
"Lan sen hiç utanmıyor musun altına yattığın adamın seni evin dibine kadar getirmesine?" Babasının asıl karın ağrısı dillendiğinde Yoongi'nin elleri yumruk halini almış, titremeye başlamıştı.
Yaşıtları arkadaşlarıyla takılıp gece boyunca gelmezken onun yaptığı en ufak hareket anında bir erkeğin altına yatmasına yoruluyordu.
"Merak etme babacığım bulduğu her erkeğin üzerine atlayan kaşarlardan değilim henüz. Ama bir bakarsın onun olduğu bir gün de gelir ne dersin? Seni böyle bir mutluluktan alıkoymayacağıma emin olabilirsin." Tutamıyordu işte dilini. Özellikle gerçekten en saf duygularla yaklaştığı bir insan ile arasında geçenin böyle bir şeye yorulmasıydı onu en çok üzen.
Namjoon ile olan arkadaşlıkları onun açısından o kadar safçaydı ki babasının böyle bir yakıştırma yapması çok içine dokunmuştu. O onun ilk arkadaşıydı hatta bugün ona kendine dair özel bir şey bile söylemişti. Bunun anlamı küçük bir şey olabilirdi belki fakat Yoongi için önemliydi.
"Sen nasıl ki gördüğün her kadınla birlikte olmuyorsun babacığım, ben de gördüğüm her erkeğin koynuna atlamıyorum. Bir zamanlarki senin aksine." babamın bakışları anında annemin yüzüne döndüğünde annemin bana karşı soğuk olan bakışları daha da soğuklaşmıştı. Onu aldatan benmişim, zamanında her gün başka kadının koynunda olan benmişim gibi davranması sinirimi bozuyordu.
Ben annemin gittikçe bana karşı üzerine tuğla eklenen duvarlı gözlerine ve yüzüne bakarken yanıma geldiğini fark etmediğim babamın tokadı yüzüme inmişti.
Acıyla inlerken Jimin'in sesini duymuştum, büyük ihtimalle annem yanımıza gelmesini engelliyordu.
"Oğlum neden böyle yapıyorsun kendine bir zarar vereceksin?" tahmin ettiğim gibi annem Jimin'i tutarken, ona karşı hiçbir tehlike yokken onu düşünüyordu yine.
Alıştığımı düşündüğüm şeylerin ilk günkü gibi canımı yakışı ne kadar da adiceydi.
Gözlerim dolarken babam bunu görmüş diğer taraftan da tokat atmıştı.
"Bilseydim kız doğururdum lan." bir kolumdan sıkıca tutarken tekmelerini üzerime savurmaya başlamıştı.
"Baba dur!" Jimin bütün gücüyle bağırdığında babam ona dönmüş ve anneme bakarak bir baş hareketi ile onu götürmesini emretmişti. Annem hemen onu kolundan tutup süürklerken Jimin her ne kadar zorlasa da bir şekilde karşı koyamamıştı.
"Yavrum hep boğazın acıyacak niye öyle bağırıyorsun?" Annem, Jimin'in acıyacak boğazını düşünürken benim boğazıma yumrular oturuyordu, boğazımı sıkıyorlar beni nefes aldırmıyorlardı.
"Bıktım artık senden anlıyor musun? Her an adımızı çıkaracaksın, Bay Min'in oğlu erkekçiymiş dedittireceksin diye korkmaktan bıktım."
"Bu renkli hayatı ben seçmedim." göz devirerek umursamazca konuştuğumda bir an yüzüme bakmıştı. Öyle bir gözlerimin içine bakmıştı ki tamamen ona karşı bütün duvarlarımı indirmiştim, ardımdaki beni görür belki diye.
Ben onun beni anlamasını beklerken hızla yüzüme kafa atan başı ile derince inleyerek yakmadaki ellerinden kurtulmuş ve kendimi geriye atarak burnumu tutmuştum.
Ağrıdan sızım sızım sızlayan burnumun elime gelen ıslaklıkla kanadığını anlamıştım. Başıma büyük bir ağrı saplanırken kulaklarım uğuldamaya başlamıştı.
"Seni sırf buralardan siktir git diye okutuyorum. Bunun farkına var ve çalışıp siktir ol git." babamın sesleri uğultuya karışırken kah anlıyor kah anlamıyordum ne dediğini.
"Bundan sonra saat tam yedide evde olacaksın. Eğer bir saat bile geçmiş olursa tanrı seni inandırsın eve almam." oturduğum yerde başım dönerken tepkisiz kalışım daha da sinirlendirmiş olacak ki eğilip yakalarımı kavrayarak olduğum yerde sallamıştı beni.
"Duyuyor musun lan beni, bir dakika geç gelinmeyecek bu eve." o beni silkeledikçe sanki burnumdan akmakta olan kanlar daha çok akıyordu. Söyledikleri anlamsızdı, kulağımın çınlamasının yanında uğultu olarak yer alıyordu sadece.
Beni sallayışları midemi bulandırırken olduğum yere kusmuştum. O aniden kollarını benden çekerek geriye gittiğinde görüş alanım bulanıklaşmış ve olduğum yere yığılmıştım.
w
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cinnamon boy - namgi
Fiksi Umumama eğer beni incitmeden sarılırsan bunu yapan ilk kişi sen olacaksın •şiddet içermektedir