Ben yazar falan değilim ama öyle olsaydım berbat bir yazar olurdum biliyorum. Yinede okumakta ısrar eden birileri varsa onlardan çok özür dilerim. Nereye gittiği belli olmayan hikayemin yanında bir de geç ve kısa bölüm eklediğim için kendimden nefret ediyorum. Umarım siz benden nefret etmiyorsunuzdur .
"Katy perry = Spiritual "
Demir'in söyledikleri şaşırtıcı, ürpertici ve mutluluk vericiydi. Kendimi bu berbat anada bile iyi hissetmemi sağlamıştı. Ağlamaya devam ederken aptal gibi gülmek, dans edip zıplamak ama aynı zamanda kendimi odama kapayıp ileri geri sallanmak istiyordum. Ama bunların hiçbirini yapmadım. Kollarımı Demir'e sardım ve dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Tıpkı masallardaki gibi gerçek aşkın öpücüğü her yarayı kapatır diye düşünmüştüm. İçimde büyüyen yarayı kapamasa bile belki beni sarar ve acısını biraz olsun dindirirdi. Öyle umuyordum. Uyuyan güzelde, pamuk prenseste hatta kurbağa prenste bile işe yaramıştı. Belki bendede işe yarardı. Yani yaramalıydı. Ama yaramadı. Dudaklarımı Demir'den geri çektikten sonra aptal gözyaşlarım akmaya devam etti. Demir kollarında saatlerce ağladım. Gözlerim şişene, dudaklarım tuzlu gözyaşıyla bulanana kadar ağladım. Ağlamak kalbimi yıkıyor, beynimi uyuşturuyordu. Ağlamam dindiğinde derin bir nefes alıp Demir'in kollarının arasından çıktım ve koştum. Koşabildiğim kadar hızlı koştum.
Ayaklarımın beni getireceği yerin ölmüş annem olması tuhaftı. O benim gerçek annem bile değildi ama her ne olursa bugüne dek beni büyütmüş, bana her şeyi hiçe sayıp inanmam gereken tek şeyin mutlu sonlar olduğunu öğütleyen masalları anlatmıştı. Beni doğurmamış olabilirdi ama beni bugün olduğum Hazal yapmıştı. Bu yüzden öylece onun mezarının yanına oturup kollarıma kendime sardım ve ağladım. Ağladım. Ağladım. O kadar çok ağladım ki yüzüm kıpkırmızı kocaman bir domatese döndü. Sanki tüm kemiklerim kırılmış gibi hissediyordum. İçime dolmuş, her yerimi sarmıştı. Artık ağlayacak gözyaşım kalmadığında sarsılarak oturduğum yerden kalktım ve her acı çektiğimde yaptığım şeyi yaptım. Kaçabileceğim tek kişinin yanına kaçtım.
Sinan.
Sinan'ın yanına her gidişimde kendi içimde kaybolmuş oluyordum. Çıkacak bir yolum olmuyordu. Aptal bir labirentte kayboluyor ve yolu bulabilmek için sığınabileceğim tek kişiye sığınıyordum. Canımı yakmaktan çekinmeyen ama aynı zamanda bana acı çektirenlerinde acı çekmesini sağlamaktan çekinmiyordu. Bu yüzden Sinan'a gittim. Yaralarımı sarmayacağını bildiğimden, beni kendi acılarımla bırakacağından ona gittim. Bu sarsılmış halim umrunda olmadan beni kendi halime bırakacağını bildiğim için ona gittim.
Sinan kapıyı açıp hiçbir şey sormadan beni içeri aldığında onun yanından geçip salondaki koltuğa kıvrıldım ve tüm acılarımla birlikte uykuya daldım. Uykumdan bağrış sesleriyle uyandırılmıştım. Yorgun olan bedenim ve ağlamaktan şişmiş açılmayan gözlerimle yerimde kıpırdandım. Sinan sert bir sesle:"Kendi isteğiyle geldi. Onu öylece alıp götürebileceğini mi sanıyorsun?" diye bağırdı. Karşısında her kim varsa benim için kavga ettiği belliydi. Bu yüzden zorla yattığımdan yerden doğruldum ve gözlerim kısık bir şekilde açtım. Sinan'ın karşısında tek bir kişi yoktu. Dört kişi vardı. Demir ve Sinan birbirlerinin gözlerinin içine birbirlerini öldürmek istermiş gibi bakıyordu. Hemen yanında lisedeki harika kötü kraliçe arının varlığına bürünmüş Göksu duruyordu. Ve onların biraz gerinsin de Demir yandaşlarından biri ve şaşırtıcı olsa da Orkun duruyordu. Hepsi fazla öfkeli görünüyorlardı. Kızdıklarında hepsi ortalığı yakabilecek kişilerdi ama Sinan'ın karşısında şansları yoktu. Bunu iyi dövüştüğü ya da çetesi olduğu için söylemiyordum. Sinan'da onların istediği şey vardı ve Sinan kazanmak istediklerini onlara karşı kullanmaktan çekinmezdi. Beni.
Bu yüzden derin bir nefes alıp Sinan'ı üzerine yürümeye çalışan Demir'e: "Hayır" diye bağırdım. Kavga çıksın falan istemiyordum. Burada kalmak ve acım dinene kadar Sinan'ın karışık hayatına dalmak istiyordum. Hayatı zordu ve bu benim acımı unutmamı sağlardı. Sinan benim canımı yakacaktı ve şuan daha fazla acıdan başka bir şeye ihtiyacım yoktu. Ayağa kalkıp sarsak adımlarla Sinan'ın yanına yürüdüm ve :" Kavga etmeyin" dedim. Demir kasılmış bir yüzle bana dönüp: "Hadi, gidiyoruz." Dedi. Sesi itiraz istemiyormuş gibi çıkıyordu. Demir'in üzerine yürümeye hazırlanan Sinan'ın bileğini tutup Demir'in gözlerine baktım ve kendimden emin bir şekilde:" Burada kalmak istiyorum. " dedim. Hepsinin şaşkın bakışlarına aldırmadan elimi Sinan'ın eline sardım. Burada kalmak zorundaydım. Buna ihtiyacım vardı. Sinan'ın aptal karakterine ve acı çekmeye ihtiyacım vardı. Bu yüzden derin bir nefes alıp:"Gidin buradan." Dedim. Demir'e sarılmak için can atan içimdeki Hazalları bir sandığa kilitledim. Onları dinleyemezdim. Demir:"Öyle olsun" diye mırıldanıp gitti. Gerisinde kalan üç çift göz hayal kırıklığıyla çekip giderken bende bir kez daha yıkıntılar altında kalmıştım. Eh bir önemi yoktu. Bu bir peri masalı değildi ve ben asla kendi mutlu sonuma sahip olamayacaktım. Sinan kollarını bana sararken bende çoktan kuruduklarını düşündüğüm gözyaşlarımla yeniden bir araya gelmiştim. Çok fazla acı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ÇEŞİT PERİ MASALI
Chick-Lit"Bu bir çeşit peri masalıysa cadıyı yendiğim kısma gelebilir miyiz artık?"